çok metin hikmetlerle bazı a’malde ayrılıkları olan dört
mezheb-i hak gibi; bu fakire hakka, hakikate, sıdka, ima-
na, nura, rızaya giden yolları gösterdiler. Hâdisat-ı dün-
yeviye meşgalesi, şimdiye kadar başımdan geçmemiş bir
tarzda beni yormuş. Koca bir dairenin maddî ve manevî
ağır yükü altında tek başıma kaldığımdan çok bunalmış-
tım.
Aziz Üstadımın Otuz Birinci Mektubun Birinci Lem’a-
sıyla tavsiye buyurduğu evradın kuvveti, Risale-i Nur’un
feyzi, müşfik Üstadımın müstehap duası ve Üstadımın üs-
tadı Hazret-i Gavs’ın lillâhilhamd en küçük hacetimi gö-
recek kadar zahir himmeti, mahza bir lütf-i fazl-ı İlâhî ese-
ri olarak devam edebildiğim salâvat-ı şerife berekâtıyla zu-
hur eden imdad-ı Risaletpenahî ve Cenab-ı Allah’ın niha-
yetsiz in’am ve ihsan ve inayeti sayesinde, yüz binler
hamd ve şükürler olsun, ye’se ve fütura düşmekten kur-
tulmuş, yalnız huzur-i manevînize birkaç satırlık ariza ile
çıkmak geç kalmıştır.
Hakikaten, elmas kalemli çok kıymetli kardaşlarımın
âsâr-ı Nurun cem ve teksir ve neşrinde gösterdikleri gay-
ret ve himmet ve sevgili Üstadımıza bu kudsî vazifede
yaptıkları muavenet, her türlü takdirin fevkindedir. Alla-
hü Zülcelâl cümlesinden razı olsun ve neşr-i envar-ı
Kur’âniyede daimî muvaffakıyetlere mazhar buyursun.
Otuz Birinci Mektubun On Üçüncü ve On Dördüncü
Lem’alarında, o kadar büyük dersler, o kadar azametli ha-
kikatler, o derece şaşaalı hikmetler ve nurlu, kudsî,
hâdisat-ı dünyeviye:
dünyaya
ait işler, olaylar.
lütf-i fazl-ı ilâhi:
Allah4ın lütfu,
ihsan ve iyiliği.
a’mal:
ameller, işler.
ariza:
isteklerini arz etme, dile
getirme, alttan üste takdim edi-
len yazı veya mektup.
asar-ı Nur:
Nur eserleri.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
berekât:
saadetler, mutluluklar,
hayırlar, meymenetler.
cem:
toplama, biriktirme.
daimî:
sürekli, devamlı.
elmas:
çok kıymetli bir mücev-
her.
evrat:
virtler, okunması âdet olan
dinî dualar.
fevk:
üst, üst taraf, yukarı, üzeri.
feyzi:
bolluk ve berekete ait.
fütur:
zayıflık, gevşeklik, usanç.
hacet:
ihtiyaç.
hakikat:
gerçek, doğru.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
hakka:
Cenab-ı Hak.
hamd:
teşekkür, şükran.
hikmet:
ahlâkî söz, öğüt verici
faydalı kısa söz.
himmet:
ceht, gayret.
huzur-ı manevî:
manevî yer ma-
kam.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
iman:
inanç, itikat.
imdad-ı Risaletpenahî:
Hz. Pey-
gamberin getirmiş olduğu, üm-
metinin bütün saadetlerini temin
edebilecek kabiliyette olan iman
ve Kur’ân hakikatleri.
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lillâhilhamd:
Allah’a hamdolsun
ki!.
maddî:
madde ile alâkalı.
mahza:
saf, halis, katıksız; sırf, ta
kendisi.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
meşgale:
iş, uğraş, meşgul
olunan şey.
metin:
sağlam ve dayanıklı,
kavi, berk.
mezhep-i hak:
hak mezhep,
doğru, gerçek mezhep, doğru
yol.
muavenet:
yardım, yardım-
laşma.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
müstecap:
duası) Allah tara-
fından kabul edilen.
müşfik:
şefkatli, merhametli,
sevgi ve ilgi gösteren.
neşr:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
neşr-i envar-ı kur’âniye:
Kur’ân-ı Kerîm’in nurlarının
yayılması, neşredilmesi.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
salâvat-ı şerife:
Hz. Muham-
med (
ASM
) için yapılan dualar.
sıdk:
doğruluk.
şaşaalı:
parlak, gösterişli.
takdir:
kıymet verme, değer
biçme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tavsiye:
öğütleme.
teksir:
çoğaltma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vazife:
görev.
ye’s:
ümitsizlik.
zahir:
açık, görünür.
zuhur:
ortaya çıkma.
| 248 | BARLA LÂHİKASI