Barla Lâhikası - page 245

ayetinin sırrıyla diyebilirim ki, Risale-i Nur bir kamer-i ma-
rifettir ki, şems-i hakikat olan Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın
nurunu istifaza eylemiş. ki,
(1)
¢p
ùr
ªs
°ûdG n
øp
e l
OÉn
Ø`n
à°r
ùo
e p
ôn
ªn
?r
dG o
Qƒo
f
olan meşhur kaziye-i felekiyeye mâsadak olmuştur. Hem
diyebilirim ki, Üstadım, Kur’ân hakkında bir kamer hük-
münde olup, sema-i risaletin şemsi olan Resul-i Ekrem
Aleyhissalâtü Vesselâmdan nuru istifade edip, Risale-i
Nur şeklinde tezahür etmiş.
Üstadım, başkalarında nadiren bulunan mümtaz
hasletlerinden, zahirî tavrının pek fevkinde bir vaziyet
gösteriyor. Zahir hale bakılsa, ilmihali bilmiyor gibi görü-
nüyor; birden, bakarsın bir derya kesiliyor. Mezun oldu-
ğu miktarı ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan
istifade derecesi nispetinde söyler. Resul-i Ekrem Aley-
hissalâtü Vesselâmdan cihet-i istifadesi olmadığı
vakitlerde, yeni ay gibi mahviyet gösterir. “Bende nur
yok, kıymet yok” der. Bir hasleti de, tam tevazudur ve
(2)
*G o
¬n
©n
an
Q n
™°n
VGn
ƒn
J r
øn
e
hadisiyle tam amil olmasıdır.
İşte bu haslet icabatındandır ki, bizim gibi talebelerin-
den bazı mesail-i ilmiyede muhalefet bulunsa, onların söz-
lerini, içinde arar, hak bulduğu vakit, kemal-i tevazu ile
ve lezzetle kabul ederek teslim eder. “Maşaallah,” der.
“Siz benden daha iyi bildiniz,” der. “Allah razı olsun,”
der. Hak ve hakikati, nefsin gurur ve enaniyetine daima
tercih eder. Hatta ben bazı meselelerde muhalefet edi-
yordum. Bana karşı gayet mültefit, memnunâne bir tavır
BARLA LÂHİKASI | 245 |
istifaza:
feyz alma, feyz bulma,
feyizlenme.
kamer:
Ay.
kamer-i marifet:
ilim ayı.
kaziye-i felekiye:
astronomi ile
ilgili hüküm.
kemal-i tevazu:
tam anlamıyla
alçak gönüllü olma.
kıymet:
değer.
Kur’ân-ı mu’cizü’l-Beyan:
açıkla-
maları ile akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan (Kur’ân-ı Ke-
rim).
mahviyet:
alçak gönüllülük, ken-
dini değersiz gösterme.
maşaallah:
Allah nazardan sakla-
sın, ne güzel, Allah korusun.
mâsadak:
doğrulayıcı, tasdik et-
mek.
memnunâne:
memnun bir şekil-
de, memnun kalarak.
mesail-i ilmiye:
ilmî meseleler.
mesele:
konu.
mezun:
yetkili, salâhiyetli.
muhalefet:
uygun olmama, ayrı-
lık; zıtlık.
mültefit:
iltifat eden.
mümtaz:
meziyetleriyle başkala-
rından ayrılan, seçkin.
nadiren:
ender olarak, az olarak.
nefs:
kişinin kendisi, iyiliğe de kö-
tülüğe de meyli olan duygu.
nisbetinde:
oranında, ölçüsünde.
razı:
rıza gösteren, hoşnut olan.
Resul-i Ekrem:
çok cömert kerim
olan peygamber.
sema-i risalet:
peygamberlik se-
ması, göğü.
şems-i hakikat:
hakikat güneşi,
gerçeğin parlaklığı.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tavr:
hâl, eda, gidiş.
tercih:
ayırma, seçme.
tevazu:
alçak gönüllülük, bir kim-
senin başkalarını kendinden kü-
çük görmemesi.
tezahür:
görünme, belirme, orta-
ya çıkma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vaziyet:
durum.
zahir:
görünüşe göre, görünüş iti-
bariyle.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dı-
şa ait olan.
Aleyhissalâtü Vesselâm:
sa-
lat ve selam ona olsun.
amil:
yapan, işleyen; yapan,
yapıcı.
cihet-i istifade:
faydalanma
ciheti, istifade yönü.
daima:
her vakit, sürekli, her
zaman.
derya:
deniz, bahr.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
fevk:
üst, üst taraf, yukarı,
üzeri.
gayet:
son derece.
gurur:
kibir, kendi yüksek ve
değerli tutarak böbürlenme.
hakikat:
gerçek, doğru.
haslet:
huy, özellik.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
icabat:
icaplar, gerekenler, lâ-
zım gelenler; bir iş için gerekli
olanlar.
ilmihal:
“hâl ilmi” mânâsında
herkese gerekli olan dinî hü-
kümleri bildirmek maksadıy-
la yazılan kitaplara verilen
isim.
istifade:
faydalanma, yarar-
lanma.
1.
Ay, ışığını güneşten almaktadır.
2.
Kim tevazu gösterirse, Allah onu yüceltir. (Müslim, Birr: 69; Tirmizî, Birr: 82; Dârimî, Zekât: 35;
Taberânî, Sadaka: 12.)
1...,235,236,237,238,239,240,241,242,243,244 246,247,248,249,250,251,252,253,254,255,...720
Powered by FlippingBook