Œ
133
œ
Risale-i Nur’un tesvidinde çok hizmeti sebkat eden
temiz kalbli, ihlâslı, güzel bir hafız, müdakkik bir
hoca olan Hafız Halid’in bir fıkrasıdır.
Risale-i Nur’un müellifi Bediüzzaman, nadire-i cihan,
hadim-i Kur’ân Said Nursî (
RA
) hakkında hissiyatımdan
binden birini beyan ediyorum:
Üstadım kendisi
Nur
ism-i celîline mazhardır. Bu
ism-i şerif, kendileri hakkında bir
İsm-i Azam’
dır. Kendi
karyesinin ismi
Nurs
, validesinin ismi
Nuriye
, Kadirî üs-
tadının ismi
Nureddin
, Nakşî üstadının ismi
Seyyid Nur
Muhammed
, Kur’ân üstadlarından
Hafız Nuri
, hizmet-i
Kur’âniyede hususî imamı
Zinnureyn
, fikrini, kalbini ten-
vir eden
Ayet-i Nur
olması ve müşkül mesailini izaha va-
sıta olan
nur temsilâtı
gayet kıymettardır. Resailinin mec-
muuna
Risale-i Nur
tesmiyesi,
Nur
ismi onun hakkında
İsm-i Azam olduğunu teyit etmektedir.
Risale-i Nur adlı harika telifatın bir kısmı Arabî olmak-
la beraber, Risale-i Nur eczaları şimdiye kadar yüz on do-
kuza baliğ olmuştur. Her bir risale, kendi mevzuunda ha-
rikadır. Gayet yüksek olmakla beraber, Onuncu Söz is-
miyle iştihar eden haşre dair olan risalesi pek harikadır,
camidir.
Ulemaca sırf naklî olan haşri ve neşri, gayet kuvvetli ve
kat’î delâil-i akliye ile ispat etmiştir. Onunla çokların ima-
nını kurtarmışlar.
(1)
Gk
Qƒo
f n
ôn
ªn
?r
dGn
h k
ABÉ n
«°p
V ¢n
ùr
ª°s
ûdG n
?n
©n
L …/
òs
dGn
ƒo
g
arabî:
arapça dil.
ayet-i nur:
nur ayeti.
baliğ:
ulaşmış, erişmiş.
beyan:
anlatma, açıklama.
cami:
toplayan, içine alan, kapsa-
yan.
dair:
ait, alakalı, ilgili.
delâil-i akliye:
akıl ile bulunan
deliller, akla ait deliller, akılla an-
laşılabilen deliller.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayet:
son derece.
hâdim-i Kur’an:
Kur’an’a hizmet
eden, Kur’an hizmetkârı.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
hârika:
olağanüstü vasıflar taşı-
yan ve hayranlık hissi uyandıran.
haşr:
yeniden dirilip toplanmak,
ikinci diriliş.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hiz-
meti.
hususî:
özel.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
İsm-i Âzam:
en büyük isim.
ism-i celîl:
Celîl ismi, Cenab-ı Hak-
kın büyüklüğü ve kudretiyle her
şeyi hükmüne boyun eğdirdiğini
ifade eden ismi.
ism-i şerif:
şerefli isim.
ispat:
delil göstererek iddiayı
sağlamlaştırma.
iştihar:
meşhur olma, şöhret bul-
ma, tanınma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
kadirî:
Abdülkadir-i Geylânî haz-
retlerinin yolunda olan, onun tari-
katine mensup olan.
karye:
köy.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mecmu:
bütün hepsi.
mesail:
meseleler.
mevzu:
konu.
müdakkik:
tetkik eden, inceden
inceye araştıran.
müellif:
eser telif eden, yazan.
müşkül:
güç, zor, çetin.
nadire-i cihan:
dünyada ender,
dünyada az bulunan.
naklî:
nakil ve rivayete daya-
nan, anlatıma dayanan, nakil
ile öğrenilen; akla dayanma-
yan.
nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in
kurduğu tarikat ve bu tarika-
ta mensup olan.
neşr:
kıyamet günü bütün
ölülerin dirilmesi.
resail:
risaleler.
risale:
kitap, eser.
sebkat:
geçme, ilerleme.
sır:
manevî hakikat ve mari-
fetler.
telifât:
telifler, kaleme alınan
eserler, yazılanlar.
temsil:
misal getirme, özellik-
le öğüt alınsın diye mesel an-
latma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
tesmiye:
isimlendirme, ad
verme.
tesvid:
yazı ile karalama,
müsvedde yapma.
teyit:
doğrulama, doğru çı-
karma, destekleme.
ulema:
âlimler, bilginler, ilim
sahipleri.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
valide:
ana, anne.
vasıta:
alet, araç.
1.
O ki, güneşi bir ışık, ayı bir nur yaptı. (Yunus Suresi: 5.)
| 244 | BARLA LÂHİKASI