şah bir eseri; o harika bediiyat, böyle bedî bir zübdeyi; o
acip telifat, böyle acip bir mecmuayı; o azîm hakaik,
böyle azîm bir külliyat-ı hakaikı ve o nurlu risaleler, böy-
le nurlu bir fihristeyi istiyordu. Yüz binler şükrolsun ol
Feyyaz-ı Mutlak Hazretlerine ki; hiç bir müellifin muvaf-
fak olamadığı böyle misilsiz eseri hazine-i rahmetinden
ihsan etmekle, yüz yirmi adede vâsıl olan Külliyat-ı Nur’u,
yüz yirmi sahifeden aşağı olmayan misilsiz fihristesiyle bir
yerde toplamış bulunuyor. Bu risalenin menfaati, fevaidi
o kadar çok ki; izaha hacet yok. Bu kıymettar risale, ken-
di kendini lâyık olduğu bir tarzda methediyor. Hem o ka-
dar güzel methediyor ki; fevkinde beyan olamaz.
Hüsrev
ì®í
Œ
136
œ
[Dereli Hafız Ahmed Efendi’nin
çok manidar rüyalı bir fıkrasıdır.]
Aziz ve Müşfik Üstadım Efendim!
Bir gün âlem-i menamda bir sahrada gezerken, bir çok
kalabalık ahalinin içine girdim. Dersim olan kelime-i tev-
hide devam ediyordum. O ahalinin cümlesi Nasarâ imiş.
Biz aşikâre Kelime-i Tevhidi çektiğimizden, hepsi bize iş-
tirak etti. Her yüz başında, “Muhammedürresulullah”
diyorum. O Nasarâlar, İsa ruhullah diyorlar. Onlara de-
dim ki; “Yahu, biz İsa Aleyhisselâmı tasdik ediyoruz.”
BARLA LÂHİKASI | 255 |
meth:
övme.
misil:
benzer, eş.
müellifin:
müellifler, eser telif
edenler, kitap yazanlar, eser sa-
hipleri.
müşfik:
şefkatli, merhametli, sev-
gi ve ilgi gösteren.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
nasarâ:
Hristiyanlar.
risale:
konu, bölüm.
ruhullah:
Hz. İsa için kullanılan
bir terim, Hz. İsa (a.s.).
şah:
benzerlerine oranla en iyi,
en üstün.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
tarz:
üslûp, eda.
tasdik:
doğruluğunu kabul etme,
doğrulama, gerçekliğini kabul et-
me.
telifât:
telifler, kaleme alınan
eserler, yazılanlar.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vasıl:
ulaşan, erişen, kavuşan.
zübde:
bir şeyin en mühim kısmı,
bir şeyin özü, seçkin kısmı.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ahali:
halk.
âlem-i menam:
uyku âlemi,
rüya âlemi.
aşikâre:
apaçık, belli, aşikâr,
meydanda, zahir.
azim:
büyük, yüce.
aziz:
değerli.
bedî:
eşsiz güzel.
bediiyat:
güzellikler, sanat
eserleri.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
fevait:
faydalar.
fevkinde:
üstünde.
Feyyaz-ı Mutlak:
hiç bir kayıt
ve şarta bağlı olmadan çok
çok bereket ve bolluk veren
Allah (c.c.).
fihriste:
katalog, liste.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hacet:
ihtiyaç.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hârika:
olağanüstü.
hazine-i rahmet:
rahmet ha-
zinesi.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
iştirak:
katılma.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
kelime-i tevhid:
tevhid-i İlâ-
hîyi ifade eden lâilahe illallah
Muhammedün Resulullah
cümlesi.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
külliyat-ı hakaik:
gerçekleri
anlatan kitaplar.
Külliyat-ı Nur:
Risale-i Nur
külliyatı.
manidar:
anlamlı, manalı,
mana taşıyan.
mecmua:
dergi.
menfaat:
fayda.