Barla Lâhikası - page 233

Œ
132
œ
Biraderzadem merhum Abdurrahman’ın vefatını
müteakip, yanıma gelip, kuvvetli emarelerle Ab-
durrahman’ın yerine bana gönderildiği kalbime ih-
tar edilen gayet çalışkan ve halis kardaşlarımızdan
elmas kalemli Kuleönülü Sarıbıçak Mustafa Hulû-
sî’nin, on fıkra yerine geçecek tek birinci fıkrasıdır.
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ª°r
SÉp
H
p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c n
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
(3)
Én
gp
QGn
ô°r
Sn
Gn
h p
¿'
Gr
ôo
?r
dG p
±ho
ôo
M
Ey Benim Muhterem Üstadım!
Âciz talebeniz, küre-i arz içerisinde ruhum bazen şar-
ka, bazen cenuba, bazen garba, bazen şimale, bazen se-
maya giderdi. Acaba yardım ne taraftan erişecek diye
beklerdim. Ruhum bir mürşid-i ekmel taharri ederdi. Ara-
mak üzere iken bana ilham olundu ki: “Mürşidi sen uzak-
ta arıyorsun, pek yakınında bulunan Bediüzzaman vardır.
O zatın
Risale-i Nur
’u müceddit hükmündedir. Hem ak-
taptır, hem Zülkarneyn’dir, hem ahir zamanda gelecek
İsa Aleyhisselâmın vekilidir, yani müjdecisidir” denildi.
Bunun üzerine Üstad-ı Muhteremin nezdine vardım. Ri-
saleleri, bize yazmak için emir verdi. Ben de On Beş ka-
dar Sözlerden yazdım ve okuyorum. İstidadım kısa, fik-
rim müşevveş olduğundan, risalelerden hakkıyla istifade
ve istifaza edemiyordum.
BARLA LÂHİKASI | 233 |
gayet:
son derece.
halis:
saf, samimî.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ilham:
içe, gönüle doğma, kalbe
gelme, gönle doğan şey.
istidat:
kabiliyet, anlayış.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
istifaza:
feyz alma, feyz bulma,
feyizlenme.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
müceddit:
din yenileyicisi.
mürşid-i ekmel:
en mükemmel
ve kusursuz doğru yol gösterici.
mürşit:
gafletten uyandıran.
müşevveş:
karışık düzensiz.
müteakip:
takip eden.
nezd:
yan, kat, huzur, ind.
şark:
güneşin doğduğu yön, do-
ğu.
sema:
gökyüzü, gök.
şimal:
kuzey.
taharri:
arama, araştırma.
talebe:
öğrenci.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
üstad-ı muhterem:
saygın, hür-
mete değer üstad.
vefat:
ölüm.
vekil:
bakan, başkasının yerine
ve adına konuşan.
âciz:
eli yetmez, gücü yet-
mez, güçsüz.
ahir zaman:
dünyanın son
devresi.
aktap:
kutuplar; belli bir yer
veya memleketteki evliyanın
başı olan en büyük velî.
Bediüzzaman:
zamanın, ça-
ğın eşsiz güzelliği.
biraderzade:
kardeş çocuğu,
yeğen.
cenup:
güney, kıble.
elmas:
çok değerli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
eriş:
gel.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
garp:
güneşin battığı taraf,
batı.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı Kur’ân’ın harfleri ve sırları adedince üzerinize olsun.
1...,223,224,225,226,227,228,229,230,231,232 234,235,236,237,238,239,240,241,242,243,...720
Powered by FlippingBook