Barla Lâhikası - page 222

malâyanî şeylere maruz kaldıkça, “Ah,” diyorum, “Üsta-
dımın yanında olsaydım.” Ve kendi kendime, daha doğ-
rusu kalbime ümit ve cesaret tavsiye ediyorum. Reddedi-
len bir arzu nasıl kesb-i şiddet ederse, emellerimin şimdi-
lik husule gelmemesiyle, iman ve emellerim de aynı nis-
pette kesb-i kuvvet ediyor, ruhum yükseliyor; kalbimde
açılan pencereden, manen daha serin ve daha geniş ne-
fes alıyorum.
Zeki
ì®í
Œ
128
œ
[Hulûsî Bey’in fıkrasıdır.]
Üstad-ı Muhteremim Efendim!
Bu mektubun mühim bir hususiyeti var. O da, tarik-ı
velâyet ser levhasını taşıyan ve çok ehemmiyetli bir mev-
zuu ihtiva etmesidir.
Evet,
(1)
n
¿
ƒo
fn
õr
ën
j r
ºo
g n
’n
h r
ºp
¡r
«n
?n
Y l
±r
ƒn
N n
’ $G n
ABÉ n
«p
dr
hn
G s
¿p
G B n
’n
G
ayet-i celîlesine bir nevi tefsir olan bu mübarek ve mü-
nevver eserle,
1. Tarikat, hoşça tarif ediliyor.
2. Faydasından cüz’î, fakat güzel bir misal gösteriliyor.
3. Velâyet ve tarikatin münasebeti ve ehemmiyetleri;
inkâr edenlerin fırka-i dâlleden oldukları ve bu hazine-i
uzmayı kapatmak, tahrip etmek ve bu Kevser menbaını
ayet-i celile:
azim ve yüce mana-
ları ihtiva eden ayet.
cesaret:
cesurluk, yiğitlik, yürek-
lilik.
cüz’î:
az bir parça.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehemmiyetli:
önemli.
emel:
amaç, arzu, istek.
faide:
fayda, menfaat, kâr, ka-
zanç.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fırka-i dalle:
sapık fırka, hak yol-
dan ayrılmış topluluk, cemaat.
hazine-i uzma:
çok büyük kay-
nak define.
husûl:
olma, meydana gelme.
hususîyet:
hususîlik, ayırıcı özel-
lik.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
kesb-i kuvvet:
kuvvet sahibi ol-
ma, kuvvet elde etme.
kesb-i şiddet:
şiddet kazanma,
güç ve kuvvet elde etme.
Kevser:
Cennette bulunan bir
akarsu.
malâyani:
manasız, faydasız, boş
(şey).
manen:
mana bakımından,
manaca.
maruz:
tesir altında.
menba:
kaynak.
mevzu:
konu.
misal:
örnek, nümune.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
münasebet:
ilgi, alâka, yakın-
lık.
münevver:
nurlu, ışıklı, par-
lak.
nevi:
çeşit.
nispet:
oran, değer.
serlevha:
bir levha, yazı veya
kitabın başına yazılan yazı.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin
takip edeceği terbiye usul ve
yolu.
tarik-ı velâyet:
velâyet yolu.
tavsiye:
öğütleme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
velâyet:
velîlik, ermişlik, Al-
lah dostluğu.
1.
Bilin ki, Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar. (Yunus Sure-
si: 62.)
| 222 | BARLA LÂHİKASI
1...,212,213,214,215,216,217,218,219,220,221 223,224,225,226,227,228,229,230,231,232,...720
Powered by FlippingBook