Œ
122
œ
[Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Sevgili Üstadım!
Evvelki hafta irsal buyurduğunuz, “Bir Sırr-ı
(1)
Én
æ`r
«`n
£r
Yn
G B É s
fp
G
”
serlevhasını taşıyan risalenizi aldık. Esasen hiçbir hafta
geçmiyor, sürurlarımızı tezyit eden, yeni ve hem gayet
derecede şirin birer risale elimize gelmemiş bulunsun.
İşte, iki haftadır bu kıymettar risaleyi okuyor ve elimizden
bırakmıyoruz.
Evet, bu risale, Cenab-ı Hakkın istikbalde bu ümmete
vaat ettiği güneşin tulûuna intizarımızı teşdit etmekle kal-
madığı gibi, bir taraftan içindeki hakikate bizi meftun edi-
yor. Ve diğer taraftan, acaba fezası zulmet bulutlarıyla do-
lu olan bu âlemin güneş neresinden ve ne suretle doğa-
cak ve ne şekilde bu zulmet ve afet saçan bulutları dağı-
tacak diye tahayyül ederken, ikinci feyyaz bir diğer zeyil,
o güneşin vaktini tayin etmekle bizi pek büyük bir bar-ı
sakilden kurtarmış ve senelerden beri almak istediğimiz
hâlde alamadığımız derin bir nefesi vermiş ve bizi dilşad
eylemiştir.
Ahmed Hüsrev
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 213 |
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vaad:
söz verme, aht.
zeyl:
ek, ilâve.
zulmet:
karanlık, Allah’ın nurun-
dan mahrum olma hâli.
afet:
belâ, musibet, büyük fe-
lâket.
âlem:
dünya, cihan.
bâr-ı sakil:
ağır yük.
Cenab-ı Hak:
Allah (c.c).
dilşad:
sevinmiş, kalbi hoş ol-
muş, gönlü hoş.
esasen:
aslında, temelinde,
doğrusu.
feyyaz:
çok feyizli, verimli.
feza:
ucu bucağı bulunmayan
boşluk, dünyanın sonsuz olan
genişliği.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayet:
son derece.
intizar:
bekleme, gözleme.
irsal:
göndermek gönderil-
mek, yollamak.
istikbal:
gelecek, gelecek za-
man, ati.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
meftun:
tutkun, müptela, aşı-
rı bağlanmış.
risale:
mecmua, dergi.
serlevha:
bir levha, yazı veya
kitabın başına yazılan yazı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sürur:
sevinç, mutluluk.
tahayyül:
hayale getirme,
hayalinde canlandırma.
tayin:
belirleme, yerini belli
etme.
teşdit:
şiddetlendirme.
tezyit:
arttırma, çoğaltma.
tulû:
doğma, doğuş.
ümmet:
nesil, millet.
1.
Biz … verdik. (Kevser Suresi:1.)