Yirmi sene Van’da geçirdiğim hayat-ı ilmiye... Benim için
Van çok kıymettardır. Lillâhilhamd sizler o kıymettarlığı
gösterdiniz. Ve Van’a karşı şedit hissiyatıma tam muka-
bele ediyorsunuz. Size medar-ı ibret bir vakıa söyleyece-
ğim, şöyle ki:
Geçen sene Barlalı, İstanbul ticaretinde bulunan Bekir
Efendi’nin şeriki Mehmed Efendi vasıtasıyla bir mektup
aldım. Mektup harika olarak bana göründü. Çünkü Hu-
lûsî Bey, “Nuh Bey’le görüştüm” diye o mektupta bana
yazıyor. Aynı mektupta kardeşim Abdülmecid de Molla
Hamid’in selâm ve duasını bana yazıyor. Aynı mektupta
Nurşin-i Süflâ’da Molla Abdülmecid’in yazısı ve imzası
vardı. Fesübhanallah dedim. En ziyade sevdiğim bu in-
sanların ayrı ayrı memlekette bulunmakla beraber, bir
mektupta bunların içtimaları tevafuklu bir levha-i temaşa-
dır.
Bu sene yine o Mehmed Efendi Eğirdir’e gelmiş. Yine
Nuh Bey’in aynı telgrafını, o zat bana getirdi. Fesübha-
nallah dedim. Nuh Bey’in lisan-ı hâli, guya Mehmed
Efendi’ye “Dostum ben seninle beraber Üstadımla görü-
şeceğim” diyor, tahayyül ettim. Sonra yine o Mehmed
Efendi’nin hizmetkârı Eğirdir’e gidip Mehmed Efendi’nin
mektuplarını getirmiş. Yine Nuh Bey’in hediyeye ait, ba-
na olan mektubunu getirdi. Dedim kat’iyen bu iş tesadü-
fî değil. Sonra mektubun müştemilâtına dikkat ettim.
Tahmin ettim, Van’da Nuh Bey’in bana hazırladığı hedi-
yeyi göndermek tarihinde, ben de aynı tarihte
(HAŞİYE)
BARLA LÂHİKASI | 205 |
ziyade:
çok, fazla.
fesübhanallah:
Allah (c.c.) ne
güzel yaratmış; Allah bütün
noksanlıklardan münezzehtir,
her şey kendine tespih eder
anlamında olup hayret ve ta-
accübü ifade için söylenir.
hârika:
olağanüstü.
hayat-ı ilmiye:
ilmî hayat,
ilimle ilgili çalışmalardan olu-
şan hayat.
hissiyat:
hisler, duygular.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
içtima:
toplanma, bir araya
gelme.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
levha-i temaşa:
temaşa lev-
hası, seyredilen levha.
Lillâhilhamd:
Allah’a hamdol-
sun ki!.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
medar-ı ibret:
ibret sebebi,
vesilesi.
mukabele:
karşılık verme,
karşılama.
müştemilât:
şümulünde olan
şeyler, içinde bulunanlar.
şedit:
şiddetli.
şerik:
ortak, hissedar.
tahayyül:
hayale getirme,
hayalinde canlandırma.
tesadüfî:
tesadüfle ilgili, rast-
gele, tesadüf olarak.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vakıa:
olay.
vasıta:
aracılık.
HAŞİYE:
Maddeten otuz liralık, manen belki üç yüz liralıktır.