âcizi, en liyakatsizi, en zebunu bulunan bu bîçare karde-
şinize mahz-ı eser-i rahmet ve inayet olarak sunulmuştur.
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g! o
ór
ªn
ër
dn
G
Yirmi Dokuzuncu Mektubun Altıncı Kısmını pederim,
Fethi Bey, Hoca Abdurrahman ve diğer bir zat hazır iken,
geçen Cuma okudum. Ben birkaç defa sırf kendi hesabı-
ma mütalâa ettim. Okuyacak ve okunması icap edecek
mahdut zevatın da inşaalah istifadesine çalışacağım. Bu
nurlu eserler hem okşamak, hem korkutmak gibi iki zıt
tesiri haizdir. İnsanlara bu iki vasıtadan birinin müessir
olacağı da şüphesizdir. İşte bu hakikati göz önünde bu-
lunduran şerait-i imandaki esaslara müşabih bir tarzda,
Kur’ân-ı Hakîm’in tilmizlerini ve hadimlerini hakikaten
ikaz ediyor ve aldanmamaları için altı esası kendilerine bi-
hakkın ders veriyorsunuz:
1. Hubb-i cah yerine, Allah’a imanın bir manası olan
rıza-i İlâhîyi;
2. Havf ve vehim yerine kadere imanı;
3. Hırs ve tama yerine
(2)
o
Ú/
àn
ªr
dG p
Is
ƒo
?r
dGho
P o
¥Gs
Rs
ôdG n
ƒo
g %G s
¿p
G
ayet-i celîlesi delâletiyle Kur’ân’a, kütüb-i İlâhiyeye ima-
nı;
4. Menfi milliyetçilik hissi yerine bütün cin ve inse mür-
sel, Nebî-i Efham (sallâllâhü teâlâ aleyhi vesellem)
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
ayet-i celile:
azim ve yüce mana-
lar ifade eden ayet.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıyla.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratık.
delâlet:
delil olma, gösterme.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
haiz:
bir şeye sahip olma, sahip,
mâlik.
hakikat:
asıl, esas.
hakikaten:
doğrusu, gerçekten.
havf:
korku, korkma.
hırs:
açgözlülük, kanaatsizlik.
hubb-i cah:
makam sevgisi, rüt-
be ve mevki sevgisi ve bunlara
karşı gösterilen aşırı hırs.
icap:
gerekme hâli, lâzım, gerekli,
lüzum.
ikaz:
uyarı.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
ins:
insan, beşer, Âdemoğlu.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
Kur’ân-ı Hakim:
her yönüyle hik-
metli Kur’ân.
kütüb-i ilâhiye:
ilâhi kitaplar.
liyakat:
layık olma, ehliyet.
mahdut:
sınırlı, belirli.
mahz-ı eser-i rahmet:
rahmet
eserinin tâ kendisi, doğrudan
doğruya İlâhî rahmet eseri.
menfi:
olumsuz, müspet olma-
yan.
müessir:
tesirli.
mürsel:
irsal edilmiş, gönde-
rilmiş, yollanmış.
müşabih:
birbirine benzeyen,
aralarında benzerlik bulunan
şeylerden her biri.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
Nebiyy-i Efham:
en büyük
Peygamber, Hz. Muhammed
(
ASM
).
peder:
baba, ata.
rıza-yı ilâhî:
Allah’ın rızası,
hoşnutluğu.
tama:
hırs, aç gözlülük.
tarz:
usul, yol.
tilmiz:
öğrenci, talebe.
vasıta:
aracı.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
zaif:
zayıf, güçsüz, kuvvetsiz,
takatsiz, dermansız.
zat:
kişi, şahıs, fert.
zebun:
güçsüz, dermansız,
kuvvetsiz.
zevat:
zatlar, şahıslar, kimse-
ler.
1.
Rabbimin bu fazlından dolayı ezelden ebede kadar Allah’a hamd olsun. (Metnin “Elhamdü-
lillâh” kısmı birçok ayette geçmektedir. Sonraki kısım ise Neml Suresinin 40. ayetidir.)
2.
Şüphesiz ki rızık veren, ancak mutlak kudret ve kuvvet sahibi olan Allah’tır. (Zariyat Sure-
si: 58.)
| 200 | BARLA LÂHİKASI