şeyden çekinmediğini biliyoruz. İşte bu hâl bize kâfidir.
Şimdiye kadar da böyle bir şey vuku bulmuş değildir. Bu
hususta en büyük şahit; bu risaleler, ilmi kendilerine is-
nat eden zatların ellerinde gezdiği hâlde, onları da tasdi-
ke mecbur etmiştir.
İşte Sevgili Üstadım!
bu hâdisat dimağımızı daha
ziyade takviye etmiş bulunuyor ve bizi size daha ziyada
rapt ediyor. Her hususta bizi himaye ve vikaye etmekte
olduğunuza kâfi ve daha kat’î bir bürhan yerine geçmiş
bulunuyor.
Sevgili Üstadım!
Bu hafta hatt-ı destinizle pek çok
zahmet çekerek, bin müşkilât içerisinde yazdığınız bütün
Kur’ân’daki bütün tevafukatı gösterir bir nükteyi daha al-
dım. Bundan başka bu nükte gibi umumî olup, yalnız tarz-
ları ayrı olmak üzere iki tevafukat listesi daha yazılacağı
iş’ar buyuruluyor. Onları da sabırsızlıkla bekliyoruz ve yor-
gunluğunuzu hatırladıkça, yüreklerimiz sızlıyor. Cenab-ı
Hak, sizlere lâyık bir tarzda hayr-ı kesir ihsan eylesin.
Âmin.
Hüsrev
ì®cí
Œ
114
œ
[Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Sevgili Üstadım, Muhterem Efendim!
Kur’ân-ı Kerîm’in âyât ve kelimat ve hurufatında görü-
nen ihtilâf bertaraf edilmek üzere, yeniden hakikî ve
BARLA LÂHİKASI | 191 |
uygun gelişler.
umumî:
herkesle ilgili, genel.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vikaye:
koruma, sahip çıkma.
vuku:
olma, meydana gelme.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşak-
kat.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
bertaraf:
ortadan çıkmış, yok
edilmiş.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
Cenab-ı Hak:
Allah (c.c).
dimağ:
akıl, şuur.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hâl:
tavır, davranış, tutum.
hatt-ı dest:
el yazısı, el yaz-
ması.
hayr-ı kesîr:
çok hayır, içinde
pek çok hayır ve fayda bulu-
nan.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
hurufat:
harfler.
husus:
mevzu, konu.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ihtilâf:
farklı olma, ayrı oluş.
iş’ar:
yazı ile haber verme,
yazı ile bildirme.
isnâd:
bir şeyi bir kimseye ait
gösterme.
kâfî:
yeter, yetecek; elveren,
yetişen.
kat’î:
kesin, şüpheye ve te-
reddüde mahal bırakmayan.
kelimat:
kelimeler, sözler.
lâyık:
uygun, yakışır, müna-
sip.
müşkilât:
müşkiller, güçlük-
ler, zorluklar.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
rabt:
bağlamak, bitiştirmek.
sabır:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
takviye:
kuvvetlendirme,
sağlamlaştırma.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasdik:
doğrulama, onayla-
ma.
tevafukat:
tevafuklar, uy-
gunluklar, raslantılar, birbirine