İşte bu hayatta, bu zevkle yaşadığımız için, bu vadide-
ki korku denilen mevhum kuvvet, talebelerinizin hak uğ-
runda gösterdikleri cesaretten korkmaktadır. Rıza-i İlâhî
uğrunda her gelecek hâle memnuniyetle göğüs germeyi,
üstadlarının hâlinden her gün ve her an ders alan talebe-
lerinize ve kardeşlerime hayırlı muvaffakiyetler ve saadet-
ler temenni ederken; sevgili Üstadım, size de lâyık oldu-
ğunuzdan daha güzel bir şekilde ve daha elyak bir tarzda
eltaf-ı Sübhaniyeye nailiyetiniz için dua eder ve dâmenle-
rinizi kemal-i hürmet ve tazimle öperim, efendim hazret-
leri.
Hüsrev
ì®í
Œ
115
œ
[Nasuhizade Şeyh Mehmed
Efendi’nin fıkrasıdır.]
Bülbül-i Bağistan-ı Kur’ân, Üstad-ı Ekre-
mim, Efendim Hazretleri!
Mürşid-i ekmel, şeyhim Hacı Rahmi Sultan Hazretleri,
Seferberliğin ikinci senesinde irtihal-i dâr-i beka bu-
yurdular. Burdur’a teşrifinizden bir ay evvel, merhum
Rahmi Sultan ile beraber bir cami-i şerifte bir kaç cema-
atla bulunmakta iken, sükût-ı hâl-i murakabeye varıldı.
Bazı velîler ruhanî teşrif buyurdular. Nihayette, siz Üsta-
dım teşrif buyurdunuz. Bir cezbe-i Rahman zuhur ile
uyandım, kendime geldim. Bir ay sonra Burdur’a teşrif
BARLA LÂHİKASI | 193 |
da erme, maksada ulaşma, ele
geçirme.
nihayet:
en sonunda.
rıza-i İlâhî:
Allah’ın rızası, hoşnut-
luğu.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan var-
lıklar.
saadet:
mutluluk.
Seferberlik:
seferberlik durumu-
nun ilân edildiği dönem.
sükût-i hâl-i murakabe:
mura-
kebe hâlinin sessizliği; bir mabe-
de kapanarak kendini tamamen
ibadet ve taate vermenin sus-
kunluğu.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tarz:
biçim, şekil.
tazim:
saygı gösterme, ikram et-
me.
temenni:
dilek, istek, arzu.
teşrif:
şereflendirme, şeref ver-
me.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
üstad-ı ekrem:
cömert keremli
üstad.
vadi:
saha.
velî:
ermiş, evliya.
zuhur:
ortaya çıkma.
bülbül-i bağistan-ı Kur’ân:
Kur’ân bağının bülbülü.
cami-i şerif:
mescit, namaz
kılınan yer, mekan.
cemaat:
topluluk, bir yere
toplanmış insanlar, takım, bö-
lük.
cesaret:
cesurluk, yiğitlik, yü-
reklilik.
cezb-i Rahmanî:
Rahmanî
cezp, Cenab-ı Hak tarafından,
hayır ve rahmet için verilen
ve vehbî olarak duygulara
yerleştirilen manalar, bilgiler.
dâmen:
etek.
eltaf-ı sübhaniye:
süphan
olan Allah’ın lütufları; güzel-
likleri ve nimetleri.
elyak:
daha (en) layık olan.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
başlangıç.
Fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hâle:
duruma.
irtihal-i dâr-ı beka:
beka âle-
mine göçme, sonsuz ve de-
vamlı olan ahiret yurduna
göçme; ölüm.
kemal-i hürmet:
hürmetin
mükemmelliği, tam ve kusur-
suz mükemmel hürmet.
lâyık:
yakışan, yaraşır, yakı-
şır.
memnuniyet:
memnunluk,
sevinçli oluş.
merhum:
rahmete kavuş-
muş, ölmüş, ölü.
mevhum:
hakikatte olma-
yan, vehim ve hayal ürünü
olan.
mürşid-i ekmel:
en mükem-
mel ve kusursuz doğru yol
gösterici.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
nailiyet:
nail olma hâli; mura-