Barla Lâhikası - page 186

icada vesilesiniz. Var ol ey sevgili Üstadım! Hemen, Rab-
bim yorgunluğunuza bedel bin ehl-i gazâ sevabı ihsan bu-
yursun, âmin. Affınıza mağruren şunu diyeceğim ki: Ma-
dem, manevî cihad zamanıdır, muvazzaf askeriz ve asker-
likten lezzet aldığımızı söylüyoruz, düşman hem dessas,
hem sûrî kuvvetlicedir. Kılıç hasma göre çekilir düsturuy-
la, sizin telâşsız ve aramsız sa’yiniz göz önünde iken, cep-
hemize hile tuzağı addedilen hubb-i cah ve sermaye-i dün-
ya gibi çok cazibedar şeylerle bizi aldattıklarını bilmeliyiz.
Ve cepheyi bırakıp, âfil şeylere aldanıp, çok mübarek ve
mukaddes şeylerin ayak altında kalmasına sebebiyet ver-
memek için, ancak ve ancak Cenab-ı Kibriya’nın azamet
ve kudretinden ve şümullü rahmetinden ve Şah-ı Levlâ-
kin himmet-i ammesinden ve zat-ı Üstadânelerinin mak-
bul ed’iyelerinden gece ve gündüz hissemend olmamızı
niyaz ediyorum ve böyle imanım var ve her dakika aram-
sız bekliyorum.
Hafız Ali
(Rahmetullâhi Aleyh)
ì®í
Œ
111
œ
[Hulûsî Bey’in bir fıkrasıdır.]
YİRMİ DOKUZUNCU MEKTUBUN YEDİNCİ KISMI
1. Şear-i İslâmiyenin tağyirine asla razı olmayan ve ta-
hammül edemeyerek kulaklarını tıkayanların kanaatlerin-
deki isabete kat’î bir hüccet.
âfil:
uful eden, gurup eden, ba-
tan.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
ârâm:
durma, eğlenme, dinlen-
me.
azamet:
büyüklük, ululuk, yüce-
lik.
bedel:
karşılık.
cazibedar:
çekici, cazibeli, alımlı,
cezp edici.
Cenab-ı Kibriya:
Yüce Rab, aza-
met ve kudreti sonsuz, şeref ve
azamet sahibi olan Cenab-ı Allah.
cihad:
düşmanla savaşma.
dessas:
desise eden, aldatıcı,
oyuncu, hileci.
düstur:
kanun, kaide, kural, pren-
sip, esas.
ed’iye:
dualar.
ehl-i gaza:
gazi, savaştan çıkan.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hasm:
muhalif, karşı taraf, düş-
man.
hile:
aldatmaya yönelik düzen,
desise.
himmet-i âmme:
genel yardım,
büyük himmet.
hissemend:
hisseli olan, pay alan,
nasipli, behremend.
hubb-i cah:
makam sevgisi, rüt-
be ve mevki sevgisi ve bunlara
karşı gösterilen aşırı hırs.
hüccet:
delil.
icat:
yeni bir şey ortaya koyma,
yeniden bir şey çıkarma.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
kanaat:
görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kudret:
güç, kuvvet, takat, ikti-
dar.
Kur’ân-ı Hakîm:
sayısız hikmet
ve faydaları olan Kur’ân.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mağruren:
inanarak, güvenerek.
makbul:
kabul edilmiş, ge-
çerli.
malzeme-i mübareke:
mü-
barek, mukaddes malzeme.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mübarek:
feyizli, bereketli.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş,
kendisine görev verilmiş, va-
zifeli.
niyaz:
rica, dua.
rahmet:
şefkat etmek, mer-
hamet etmek, esirgemek.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
Şah-ı levlâk:
yaratılanların
şahı, kâinatın efendisi Hz. Mu-
hammed (
ASM
).
şeair-i İslâmiye:
İslâma ait
işaretler, İslâma sembol ol-
muş iş ve ibadetler.
sebebiyet:
sebep olma, icap
ettirme, gerektirme.
sermaye-i dünya:
dünya ser-
veti, dünya sermayesi.
sistem:
model, tip.
şumûl:
içine alma, kaplama,
ihata etme, havi olma.
sûrî:
görünüşte olan, göste-
rişte, şeklî.
tağyir:
başkalaştırma, değiş-
tirme.
tahammül:
yüklenme, yüke
katlanma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vesile:
aracı, vasıta.
zat-ı üstadane:
üstadın şah-
siyeti.
| 186 | BARLA LÂHİKASI
1...,176,177,178,179,180,181,182,183,184,185 187,188,189,190,191,192,193,194,195,196,...720
Powered by FlippingBook