bir vazifede istihdam ediliyoruz. Şu zamanda yegâne me-
dar-ı tesellimiz olan şey, ancak Erhamürrâhimîn’in tavas-
sutunuzla, bize kavuşturduğu hakikatlerdir. Lisanım, şük-
ranlarıma tercüman olamıyor. Ne söyleyeceğimi bilmiyo-
rum. Ancak söyleyebildiğim şey, beklediğim ümit, benim
ve ehl-i imanın, bilhassa risalelerle alâkadar kardeşlerimin
iki cihanda mesrur olmalarını ve bilhassa başta Üstadımı-
zın kudsî ve pek azîm hizmetinden, Hâlik-ı Kâinat hazret-
lerinin razı olmasını temenniden ibaret kalıyor. Bugünkü
ahval-i müessifeden müteessir olmamak mümkün değil.
Allah iyi yapar, inşaallah. Ben cahilim, bu kadar yazabil-
dim. O sözlerin kıymetini tariften âcizim. Ne kadar yaz-
sam, o eserlerin kıymetinden binde bir nebzesini göste-
remez.
Talebeniz Emrullah oğlu Bekir
Saatçi Lütfü
ì®í
Œ
109
œ
[Tarikat hakkında olan Telvihat-ı
Tis’a münasebetiyle yazılmış.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µr
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Sevgili ve Kıymettar Üstadım, Efendim!
Hafız Ali Efendi kardeşimle irsal buyurulan Yirmi Do-
kuzunca Mektubun Dokuzuncu Kısmını pek büyük bir
âciz:
gücü yetmez, zavallı.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
azîm:
büyük.
bilhassa:
özellikle.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
Erhamürrâhimîn:
merhamet
edenlerin en merhametlisi olan
Allah.
Hâlık-ı Kâinat:
kâinatın ve onun
içinde olan her şeyin yaratıcısı,
Allah.
ibaret:
meydana gelen, oluşan,
müteşekkil.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
irsal:
göndermek gönderilmek,
yollamak.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma.
kıymet:
değer.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lâyık:
uygun, yakışır, müna-
sip.
lisan:
konuşma dili.
medar-ı teselli:
ferahlık se-
bebi, teselli kaynağı.
mesrur:
sevinçli, memnun.
münasebet:
ilişki, alâka.
müteessir:
teessüre kapılan,
hüzünlü, kederli, mahzun.
nebze:
bir parça, az şey, az
miktar, azıcık.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
şükran:
minnettar.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
tavassut:
vasıta olma, aracı
olma.
temenni:
dilek, istek, arzu.
tercüman:
tercüme eden, çe-
viren.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vazife:
ödev, bir kimsenin
yapmak zorunda bulunduğu
iş.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ Suresi: 44.)
3.
Allah'ın selamı, rahmet ve berekâtı ebediyyen, devamlı olarak üzerinize olsun.
| 180 | BARLA LÂHİKASI