Barla Lâhikası - page 176

Œ
104
œ
[Sabri’nin fıkrasıdır.]
On Dördüncü asrın elli ikinci saline yetişip, ahkâm-ı
kat’iyesiyle mü’mine beraat ve mücrime idam-ı ebedî ka-
rarının infaz ve icrası gününe kadar, bâkî kalacak olan ka-
vanin-i ezeliye-i Sübhaniyeyi, bilkülliye hedm ve imha et-
mek âmâl-i batıla ve efkâr-ı münafıkanesine kapılan ehl-i
dalâlet ilk hatvelerini atmak istedikleri sırada, keşf-i kab-
lelvuku olarak, işbu çelik kal’a tabir ettiğimiz, Kur’ân-ı
Mu’cizülbeyan’ın müfessir ve mümessili olan Nur derya-
sı, zahiren otuz üç adet, manen otuz üç milyon elması,
inci ve mücevherat-ı mütenevvia ve müteaddideyi vücu-
da getirdikten sonra, asıl kal’anın bu teşkilât-ı nuraniye ve
mühimme dairesinde tanzim ve tarsini iktiza ettiği hen-
gâmda, edna bir amele olarak, yüz bin defa haddimin fev-
kinde olan şu kudsî vazifeye, bu abd-i âciz de, tayin ve
kabul edilmekliğimdeki tevfikat-ı Sübhaniyeye karşı, sec-
degâh-ı Rabbaniyede mütalâa ve riya olmasın, şu fânî vü-
cudumu aramsız ifna etsem, o mukaddes vazife dairesin-
de bir dakika müşerrefiyetime mukabil ubudiyet etmiş ola-
mayacağımdan,
(1)
»
u
æn
Y o
?r
YÉn
a Én
jÉn
£n
Nho
P
u
Êp
Gn
h@ x
øn
en
h m
?°r
†n
a ho
P n
âr
fn
G »/
¡'
dp
G
kaside-i şerifesiyle arz-ı ubudiyet etmekte iktifa ettim.
Hulûsî-i Sani Sabri
ì®í
abd-i âciz:
âciz, zavallı kul.
ahkâm-ı kat’iye:
kesin hüküm.
âmâl-i batıla:
batıl iş.
amele:
işçi, ırgat.
ârâm:
yerleşme, istirahat etme.
arz-ı ubudiyet:
kulluğun gösteril-
mesi, kul olduğunun bildirilmesi.
asr:
yüzyıl, asır.
bâkî:
daimî.
beraat:
fazilet, erdem, olgunluk,
meziyet.
bilkülliye:
büsbütün, bütün bü-
tün.
derya:
deniz, bahr.
edna:
az, pek az.
efkâr-ı münafıkane:
ikiyüzlü
dinsizce fikirler.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli; yoldan
çıkanlar, azgın ve sapkın kimse-
ler.
fânî:
ölümlü, geçici.
fevkinde:
üstünde.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hatve:
adım.
hedm:
yıkma, harap etme, parça-
lama.
hengâm:
zaman, sıra.
icra:
verilen bir hükmü yerine ge-
tirme.
idam-ı ebedî:
daimi yokluk.
ifna:
yok etme, tüketme, bitirme.
iktifa:
fazla istemeyiş, kanaat.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kıl-
ma.
imha:
ortadan kaldırma, mahvet-
me.
infaz:
bir hükmü yerine getirme,
bir emri gerçekleştirme.
kal’a:
büyük hisar.
kavanin-i ezeliye:
ezelî kanunlar.
keşf-i kablelvuku:
olacakların bi-
linmesi.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan:
beyanı
ile mu’cize olağanüstü olan
Kur’ân.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
mü’mine:
iman etmiş olan kadın
veya kız, mü’min kadın.
mücevherat-ı mütenevvia:
çe-
şitli mücevherler.
mücrim:
cürüm işlemiş, suçlu.
müfessir:
tefsir eden, açıklayan,
kısa bir şeyi genişletip anlamını
ortaya koyan, kapalı söylenmiş
bir şeyi açıp anlatarak anlamını
ve maksadını açığa çıkaran.
mühimme:
ehemmiyetli, önemli.
mukabil:
karşılık.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
mümessil:
temsil eden, tem-
silci.
müşerrefiyet:
şereflendirme,
şerefli kılma, yüceltme.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
müteaddit:
çoğalan, çok, bir-
çok, türlü türlü, çeşitli, birden
fazla.
nur:
ilim.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş, samimiyetsizlik.
sal:
yıl, sene.
secdegâh-ı Rabbaniye:
sec-
de yeri, secde edilen yer.
Sübhaniye:
Allah’a ait, Allah
ile ilgili, Allah’a mahsus, İlâhî.
tabir:
yorum, yorumlama.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
tarsin:
sağlamlaştırma.
tayin:
vazifeye gönderme, bir
işe yerleştirme, atama.
teşkilât-ı nuraniye:
nurlu
oluşum.
tevfikat:
başarılar, muvaffa-
kiyetler.
ubudiyet:
kulluk.
vazife:
dinî mükellefiyet, yü-
kümlülük.
vazife:
görev.
zahiren:
görünüşte.
1.
İlâhî! Sen ikram ve ihsan sahibisin, ben ise hataların sahibiyim; hatalarımı affet.
| 176 | BARLA LÂHİKASI
1...,166,167,168,169,170,171,172,173,174,175 177,178,179,180,181,182,183,184,185,186,...720
Powered by FlippingBook