Œ
98
œ
[Rüştü’nün fıkrasıdır.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Pek Kıymettar ve Pek Muhterem Üstadım
Efendim Hazretleri!
Nurlarıyla kara kalbimi nurlandırmış olduğunuz
Mek-
tubat’
ınızdan, i’caz-ı Kur’ânîden İhlâs-ı Şerif, Muavvi-
zeteyn, Fatiha-i Şerif surelerinin tevafukat-ı hurufiye sır-
larını gösterir. Yirmi Dokuzuncu Mektubun Sekizinci
Remzini din kardeşlerimle birlikte okuduk. Çok şükür, bin
şükür elhamdülillâh Cenab-ı Vacibü’l-Vücud ve Tekaddes
Hazretlerinin kelâmı olan Kur’ân-ı Azîm-i Hakîm’in
sırlarına hayret ve bütün kalbimle ve lisanımla
(4)
p
¿'
Gr
ôo
?r
dGn
h p
¿Én
Á/
’r
G p
Qƒo
æp
H Én
æn
Hƒo
?o
b r
Qu
ƒn
f s
ºo
¡
s
?dn
G
dedim.
Üstadım!
Yeni tevafukatlı Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın baş
tarafına, bu Remzin ilâvesi hak ve hakikati ilân maksadı-
na muvafık olsa da, okudukça doymak ve usanmak bi-
linmeyen ve her okudukça dünya lezzetinden bin kat
fazla lezzet veren ve kararmış kalbleri nurlandıran ve
bize bizim lisanımızla hâllerimizi teşrih ve tarik-ı hakkı
gösteren risale-i pürnurlarınızda da beraber ayrıca bu-
lunması ve Kur’ân-ı Hakîm’in başına mümkün olursa
cenab-ı Vacibü’l-Vücud ve te-
kaddes:
varlığı ve zatî zorunlu
olan mukaddes Allah (c.c).
elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun, Allah’a şükür.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikat:
gerçek, doğru.
hâl:
tavır, davranış, tutum.
i’caz-ı Kur’ânî:
Kur’ân’ın mu’cize-
liği, Kur’ân’ın yüksek, erişilmez
ifadesi.
ihlas-ı Şerif:
şerefli İhlas suresi.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
kelâm:
söz, konuşma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
Kur’ân-ı Azîm-i Hakîm:
Her şeyi
ile hikmetli olan büyük Kur’ân.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve şere-
fi yüce olan Kur’ân.
lisan:
dil.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
muavvizeteyn:
Kur’ân-ı Kerîm’in
113 ve 114 Felâk ve Nâs sureleri.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
muvafık:
uygun, münasip.
remz:
gizli ve kapalı bir suret-
te söyleme.
Risale-i pürnur:
çok nurlu ri-
sale, nur saçan kitap.
şerif:
kutlu, mübarek, mu-
kaddes.
sır:
gizli hakikat.
şükür:
görülen bir iyiliğe kar-
şı hoşnutluk ve memnunluk
ifade etme, teşekkür.
teşrih:
bir meseleyi iyice
araştırıp ortaya çıkarma, şerh
etme, açma.
tevafukat:
tevafuklar, uy-
gunluklar, raslantılar, birbirine
uygun gelişler.
tevâfukât-ı harfiye:
harflerin
tevafukları; rastlamaları, uy-
gunlukları, münasebetleri.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah'ın selâmı, rahmeti ve berekâtı üzerinize olsun.
4.
Allah'ım kalblerimizi iman ve Kur'ân nuruyla nurlandır.
| 166 | BARLA LÂHİKASI