nurlar olmasaydı, hâlim ne olacaktı? Ya nurlara erişme-
seydim, ne yapacaktım? Ya bu nurların neşrine “alâka-
deri’t-takati ve’l-imkân” lütf-i İlâhî ile çalıştırılmasaydım,
bütün kazancım masiyet ve kara yüzle perişan hâl ile, na-
sıl dergâh-ı İlâhiyeye çıkacaktım. Elhamdülillâh sümme ve
sümme elhamdülillâh, niyet-i halise ve cüz-i lâyetecezza
kabîlinden olan Kur’ânî hizmet sebebiyle bu abd-i pürtak-
sir de inşaallah duanızla rahmet-i İlâhiyeye nail olur ümi-
dindeyim.
Hulûsî
ì®í
Œ
93
œ
[Sabri’nin bir fıkrasıdır.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ªr
°SÉp
H
Efendim, hiç şek ve şüphem kalmadı ki, nur nurdan
seçilemediği gibi, nur deryasının nuranî talebeleri de,
nerede olursa olsun hepsi bir gayede, umumî bir zihni-
yette, yekdiğerlerine rekabetleri yok, daima birbirinin ev-
saf-ı mümtazesiyle müftehir ve mübahi, samimiyet ve ve-
fa hususunda, rüfekasını şahsına tercih eder, bir emelde
bulunmaları yegâne emel ve gayeleri olan tevhidin bir alâ-
met-i mümtaze ve farikası olan ittihat ve tesanüd-i hakikî-
ye ve meşruayı kalen ve fiilen ve hâlen göstermeleriyle
sabittir ki bu hâl bir alâmet-i muvaffakıyettir.
Talebeniz H.S.
ì®í
abd:
kul.
abd-i pürtaksir:
çok kusurlu kul.
âlâkaderi’t-takati ve’l-imkân:
imkâna ve gücüm nispetinde.
alâmet-i mümtaze:
seçkin belir-
ti, işaret.
alâmet-i muvaffakıyet:
başarılı
olma işareti.
cüz-i lâyetecezza:
bölünemeyen
parça.
dergâh-ı ilâhî:
İlâhî dergâh, sığı-
nak, Allah katı.
derya:
deniz, bahr.
emel:
amaç, arzu, istek.
evsaf-ı mümtaze:
seçkin nitelik.
farika:
fark eden, ayrı.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hâl:
durum, vaziyet.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
ittihat:
aynı fikir ve görüşte olma,
fikir birliği etme.
kabil:
tür, gibi.
kâlen:
sözle, söyleyerek.
Kur’ânî:
Kur’an’a ait, Kur’an’dan
gelen.
lütf-i ilâhî:
Allah’ın lütfu, ihsan ve
iyiliği.
masiyet:
âsilik, itaatsizlik. isyan.
meşrua:
haklı.
mübâhî:
övünen, gururlanan, ifti-
har eden.
müftehir:
iftihar eden, övünen.
mümtaz:
ayrıcalılklı, seçkin.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
nail:
kavuşan, ulaşan, eren.
neşr:
herkese duyurma, ta-
mim.
niyet-i halise:
samimi niyet.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak,
münevver.
pür:
çok fazla.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın
sonsuz rahmeti, İlâhî rahmet.
rekabet:
rakip olma hâli, bir-
birini çekememe.
rüfeka:
arkadaşlar, refikler.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
sümme:
tekrar ve tekrar.
taksir:
kusur, hata, kabahat,
suç, günah.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tesanüd-i hakikî:
gerçek yar-
dımlaşma, dayanışma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
umumî:
genel.
vefa:
dostluk ve sevginin ge-
rektirdiği davranışlarda de-
vamlı olma.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
zihniyet:
anlayış.
1.
Allah'ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
| 156 | BARLA LÂHİKASI