Barla Lâhikası - page 152

Besmeleyle içmeye başladım. Bu âciz talebenize nimet-
lerinin haddüpayanı olmayan ol Hâlık-ı Kerîm, ol
Mün’im-i Hakîm, ol Rezzak-ı Rahîm Celle Celâlühü Haz-
retlerinin nurlar namı altındaki in’am ve ihsanına karşı
Elhamdülillâh, Allahü ekber!
” dedim. Ve manevî susuz-
luğumu, elim ermez, gücüm yetmez, nazarım erişmez hü-
lâsa acz-i tam içinde, fakat rahmetinden ümit kesmedi-
ğim bir hâlde iken, ol Rahmanürrahîm Hazretlerinin mu-
azzez Üstadım vasıtasıyla teskin ettiğine, yüz binler hamd
ve şükür eyledim ve edeceğim.
Mübarek sözlerinizde öyle kudsî feyizler var ki, sanki
talebenizin (alâka ile mütalâa eden veya istima eyleyenle-
ri) elinden tutuyor, bak bu, bu manaya delâlet eder. Şu
şunun içindir. Bundaki maksat ve gaye ve hikmetler şun-
lardır. Gel daha yukarı gidelim, daha ilerleyelim, diye
menbadan menbaya, etekten tepeye, izden yola, hakikat-
ten marifete götürüyor, çıkarıyor. Ziyaret ettiriyor. İstifa-
de ve istifaza ettiriyorsunuz. Bu defa bu seyr ile şükür
nehrinin menbaına şükür dağının tepesine, şükür çığırı-
nın şehrahına, şükr-i mutlaktaki hakikatle marifete götü-
rüyor. Ve mebdede olduğu gibi, müntehada
“Der tarik-ı
aczmendî, lâzım amed çâr çiz / Acz-i mutlak, fakr-ı mut-
lak, şevk-i mutlak, şükr-i mutlak ey aziz!”
buyuruyorsu-
nuz. Biz de
“Fehimtü ve sadakte”
diyerek mukabele edi-
yoruz. Dua ve salâvat ile bu kudsî seyahate nihayet veri-
yorsunuz.
İbraz buyurduğunuz pek âlî şefkatten yüz bulan muhtaç
ve âciz talebeniz, Üstadının nazarını başka tarafa
acz-i mutlak:
mutlak zayıflık,
güçsüzlük.
acz-i tam:
tam bir âcizlik, güçsüz-
lük.
alâka:
ilgi, ilişki, yakınlık.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
âmed:
gelme, geliş, gelir, olur.
aziz:
muhterem, saygın.
besmele:
Bismillâhirrahmanirra-
hîm (Rahman ve Rahîm olan Al-
lah’ın adıyla.) cümlesinin adı.
çâr çîz:
dört şey.
celle celâlühü:
yüce ve aziz ol-
sun” manasında bir dua sözü.
delâlet:
delil olma, gösterme; alâ-
met, işaret.
dua:
yalvarma, yakarış, niyaz.
fakr-i mutlak:
sonsuz fakirlik,
tam muhtaçlık, mutlak çaresizlik,
yoksulluk.
fehimtü ve sadakte:
anladım ve
tasdik ettim.
feyiz:
ilim, irfan.
haddüpayan:
sınırsız ve sonsuz.
hakikat:
gerçek, doğru.
Hâlık-ı Kerîm:
her şeyi bol ikram
ile yaratan, cömert ve ihsanı bol
olan yaratıcı, Allah.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek bil-
dirme.
hatt:
sınır çizgisi, sınır.
hikmet:
kainattaki ve yaratılışta-
ki gayeleri araştırma.
hülâsa:
kısaca, sözün kısası.
İbraz:
meydana çıkarma, ortaya
koyma, gösterme.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
in’am:
nimet verme, nimetlendir-
me, ihsan etme.
İstifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
istifaza:
feyz alma, feyz bulma,
feyizlenme.
istima:
dinleme.
kudsî:
mukaddes, yüce.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî.
marifet:
tasavvufî bilgi, ilhama
dayanan vasıtasız bilgi.
mebde:
evvel, baş, başlama, baş-
langıç.
menba:
kaynak.
muazzez:
kıymetli, muhterem,
sevgili, aziz.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mün’im-i Hakîm:
hikmetle ni-
metlendiren. Allah (c.c)
münteha:
bitiş, sona erme.
mütalâa:
okuma, dikkatli okuma.
nam:
ün, şöhret, şan.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
nihayet:
son.
nimet:
iyilik, lütuf, ihsan, ba-
ğış.
payan:
son, nihayet, bitim,
akıbet.
Rahmanürrahîm:
rahman ve
Rahim olan Allah; dünya ve
ahirette yarattıklarına sonsuz
rahmet, şefkat ve merhame-
tiyle muamele eden Allah.
rahmet:
Allah’ın kullarını esir-
gemesi, onlara maddî ve ma-
nevî nimetler vermesi.
Rezzak-ı Rahîm:
merhame-
tiyle rızık veren Allah.
sadakte:
doğru söyledin, sa-
dıksın. manasında karşıdaki
kişiye söylenen söz.
salâvat:
Hz. Muhammed’e
rahmet ve esenlik dileme, sa-
lât ve selam etme.
şefkat:
karşılıksız sevgi besle-
me, içten ve karşılıksız mer-
hamet.
şevk-i mutlak:
kayıtsız, şart-
sız şevk; tam mutluluk ve se-
vinç, her hâl-ü kârda sevinç
içinde olma.
seyr:
kalbin hakka yönelme-
si.
şükr-i mutlak:
mutlak şükür,
tam şükür; mutlak bir şükür
içinde olma.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tarik-ı aczmendî:
dertlilerin
âcizlerin yolu.
teskin:
sakinleştirme, yatış-
tırma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vasıta:
aracılık.
| 152 | BARLA LÂHİKASI
1...,142,143,144,145,146,147,148,149,150,151 153,154,155,156,157,158,159,160,161,162,...720
Powered by FlippingBook