ihtimal-i kavidir. Daha nice emsali namesbuk asarın vü-
cuda getirilmesini, bütün ruhumla diler ve Cenab-ı
Mün’im-i Hakikî’den muvaffakıyetler temenni eylerim
Efendim.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dG n
ƒo
g»/
bÉn
Ñr
dn
G
Hafız Sabri
ì®í
Œ
88
œ
[Sabri’nin fıkrasıdır.]
Üstad-ı Âlîşanım Efendim!
Şu iki geceden iğtinam edebildiğim vakitlerde Yirmi
Dokuzuncu Mektubun Birinci Kısmını istinsah ederek,
kendi nüshamı Ali Efendi’ye ve aslını zat-ı Üstadâneleri-
ne iade ve takdim ediyorum. Şu bir aydan beri, ruhları-
mız ateşe maruz çimen gibi yanık, küskün, solgun bir va-
ziyette olup, Hatta ekser arkadaşlarla bu mesele hakkın-
da ne hatt-ı hareket takip edeceğimizi mektupla muha-
bere ve müşavereye başladık. Ve bu tarafta Üstad-ı Aza-
mımıza en yakın bendeleri olduğum için, şifahen veya
tahriren bu babda maruzatta bulunmak emelinde iken bu
dertlere birer iksir, ilâç ve cevab-ı şafi olan Yirmi Yedin-
ci Sözü, bir kat daha muvazzah ve oldukça şümullü bir
cevab-ı âliyi bizlere ihsan eden ve kısacık cümlesi namü-
tenahi hakaik-ı maaniyi cami bulunan bahr-i muhit-i ke-
bir tabirine masadak olan her bir cümle-i Kur’âniye
bab:
konu.
cami:
cem eden, içinde toplayan.
cevab-ı âliye:
yüksek, değerli ce-
vap.
cevab-ı şâfi:
iyi gelen cevap, iyi-
leştirici, ilâç gibi cevap.
emel:
arzu, istek.
hakaik-ı maani:
manaların asılla-
rı, anlamlı hakikatler.
ihtimal-i kavi:
kuvvetli ihti-
mal, olabilirliği mümkün olan.
maruzat:
üstün özellik sahibi
kimseye arz edilen, sunulan
şeyler.
Mün’im-i Hakikî:
asıl nimet-
lendirici. Allah (cc).
müşavere:
görüş alışverişi.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
muvazzah:
izah edilmiş, açık-
lanmış, ayrıntılı bir şekilde
anlatılmış, açık açık gösteril-
miş.
namesbuk:
geçmemiş, ben-
zeri olmamış.
namütenahi:
uçsuz bucaksız,
sonu olmayan, sonsuz, bit-
mez tükenmez.
nüsha:
yazılı, yazılmış şey.
şâfi:
şifa veren, hastayı iyileş-
tiren.
şifahen:
şifahî, ağızdan, sözle,
yazılı olmayarak.
tabir:
ifade, söz.
tahriren:
yazarak, yazı ile, ya-
zılı olarak.
takdim:
arz etme, sunma.
temenni:
isteme, arzulama.
üstad-ı
âl
îşan:
şanı yüce olan
üstad.
üstad-ı azam:
büyük üstad.
vaziyet:
durum.
zat-ı üstadâne:
saygı değer
üstadın kendisi.
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
| 144 | BARLA LÂHİKASI