başımızda olmakla beraber, büyük olanlarımız ağabey ve
beraber olanlarımız da kardeşlerimiz olmuşlardır. Veya-
hut ben bu cemaatin içerisine dâhil olduğumdan fevkal-
had bahtiyarım. Kur’ân-ı Mübin’in nurlarının ahz ve neş-
ri hususunda, sevgili Üstadımız, şahsiyetiniz vasıta kılın-
masından dolayıdır ki, sizi bize veren Cenab-ı Hakka min-
nettarlığımızı tahdit edemeyiz.
Hüsrev
ì®í
Œ
85
œ
[Sabri’nin bir fıkrasıdır.]
Eyyühe’l-Üstadü’l-Muhterem!
Bilistinsah takdim-i huzur-i fazılâneleri kılınan Yirmi
Sekizinci Mektubun Yedinci Meselesi tam zamanında iz-
har-ı endam etmiştir. Şu mübarek eser risaletü’n-Nur ve
mektubatü’n-Nurun bir nevi tarihçeleri olduğu gibi, diğer
cihetten de âsâr-ı pürenvarın senedat ve berahin-i kat’i-
yeleri hükmünde görülmekle beraber, üç seneden beri
dimağımda mahsus ve mahfuz bir çok ihtisasatı da, bu
kere zahire çıkarmıştır. İşte Kur’ân-ı Azîmüşşan’ın dere-
ce-i kudsiyet ve ulviyet ve nuraniyeti böyle elmas ve mü-
cevherat-ı maneviyeyi cami bulunduğu, bu mesele ve
emsali mesailden anlaşılmıştır.
ahz:
kabul etme.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mutlu.
berahin-i kat’iye:
kesin deliller,
kat’î bürhanlar.
bilistinsah:
nüshasını çoğaltarak,
aynısını başka kâğıda yazarak.
cami:
cem eden, toplayan, içine
alan.
cihet:
görüş, görüş açısı.
derece-i kudsiyet:
mukaddeslik
derecesi, kutsallık mertebeleri.
dimağ:
akıl, şuur.
elmas:
çok kıymetli bir mücev-
her.
emsal:
eş, benzer.
envar:
nurlar, aydınlıklar, ışıklar.
eyyühe’l-üstadü’l-muhterem:
ey saygıdeğer üstad.
fevkalhad:
haddinden fazla, had-
dinin üstünde.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
huzur-i fazılâne:
ilim, irfan
sahibi âlim kişinin huzuru, ya-
nı.
ihtisasat:
duymalar, hisset-
meler.
kudsiyet:
kutsallık, mukad-
deslik, azizlik.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve
şerefi yüce olan Kur’ân.
Kur’ân-ı Mübin:
hak ve haki-
kati açıklayan Kur’ân.
mahfuz:
hıfz olunmuş sak-
lanmış.
mektubatü'n-Nur:
Nur mek-
tupları
mesail:
meseleler.
mesele:
önemli konu.
minnet:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür etme.
mübarek:
feyizli, bereketli.
mücevherat-ı maneviye:
manevî cevherler, fikre ilme
ait değerli buluşlar.
neşir:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
nevi:
çeşit.
nuraniyet:
nurluluk, parlak-
lık, aydınlık.
risaletü’n-Nur:
Nur risaleleri.
şahsiyet:
değerli, yüksek kişi-
lik.
senet:
kuvvetli delil olabile-
cek söz.
tahdit:
hudutlandırma, sınır-
lama.
ulviyet:
ulvilik, yücelik, yük-
seklik.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vasıta:
aracı.
zahir:
açık, âşikar.
| 140 | BARLA LÂHİKASI