lâtiflikleri ayrı, zevkleri ayrıdır. Bu risalenin nuru diğer ri-
saleler gibi her tarafı parlak, her köşesi güzeldir. Bilhas-
sa ruhlarımızı sızlatan, kalblerimizi ağlatan bu hâl-i mü-
essife dolayısıyla, sevgili Üstadımdan bir şifa-i acil bekli-
yordum. Bu şifayı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu Nük-
teler beklediğim devayı vermiş ise de, binler maslahat ve
faydaları içinde yalnız bir maslahat için bile olmadığı hâl-
de tebdil edilen şeair-i İslâmiyeden bazıları, bizi çok
me’yus ve müteessir ediyor.
Fakat, sevgili Üstadım, zaman takarrüp etmiş olmalı ki,
bir taraftan mülhitlerin tecavüzleri ziyadeleştikçe, diğer ta-
raftan muhterem Üstadımızın, Kur’ân’ın feyzi ile nail ol-
duğu hakikat deryasından kükreyip gelen gizli hakaikı iz-
har etmesi bizim sevincimizi artırmaktadır. Madem çiçek-
leri görmek için baharı beklemek zarureti vardır; biz de
onu şiddetle ve sabırsızlıkla intizar etmekteyiz.
Hüsrev
ì®í
Œ
80
œ
[Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Sevgili Muhterem Üstadım, Kıymettar Üsta-
dım!
Bekir Ağa ile gönderdiğiniz mektuptan duyduğum sü-
ruru tarif etmek, benim gibi âciz bir talebenin ne lisanı ve
ne de kaleminin haddi değildir. Sevincimden mektubu-
nuzu takbil ediyor, ruhum sizinle yaşadığı hâlde, cismen
âciz:
gücü yetmez, zavallı.
bilhassa:
özellikle.
cismen:
cisim itibarıyla, cisim ola-
rak, vücutça, bedence.
derya:
deniz.
deva:
ilâç, çare.
fayda:
fayda, menfaat, kâr, ka-
zanç.
feyzi:
bolluk ve berekete ait.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakaik:
hakikatler, doğrular, ger-
çekler.
hakikat:
gerçek, asıl, esas.
hâl-i müessife:
üzücü durum.
intizar:
bekleme, gözleme.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
lâtif:
güzel, hoş.
lisan:
konuşma dili.
madem:
çünkü, için, değil mi
ki, ...den dolayı, böyle ise, he-
le.
maslahat:
uygun iş, yerine
göre icap eden davranış.
me’yus:
yeise düşmüş, ümit-
siz, kederli.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete lâyık, saygın.
mülhit:
İslam dininden ayrı-
lan, Allah’ı inkâr eden, dinsiz,
imansız.
müteessir:
teessüre kapılan,
hüzünlü, kederli, mahzun.
nail:
kavuşan, ulaşan, eren.
nükte:
ince manalı, düşündü-
rücü söz.
şeair-i İslâmiye:
İslâma ait
işaretler, İslâma sembol ol-
muş iş ve ibadetler.
şifa-i acil:
acil şifa, iyileşme
sebebi.
sürur:
mutluluk.
takarrüp:
yakınlaşma, yak-
laşma, yanaşma.
takbîl:
öpme.
talebe:
öğrenci.
tarif:
bir kavramı kelimelerle
ifade etme.
tebdil:
değiştirme, dönüştür-
me.
tecavüz:
saldırma, sataşma,
namusa saldırma, sarkıntılık.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
zaruret:
mecburiyet, zorunda
olmak, zorunluluk.
ziyade:
Artma, çoğalma.
| 132 | BARLA LÂHİKASI