Barla Lâhikası - page 134

İş bu kitabım, nazar-ı âcizîde giranbaha bir hazine oldu-
ğunu yazmaya bilmem lüzum var mı? Dünyanın ölçül-
mek imkânı olmadığını söyleyen zat ve fikr-i beşerin nâ-
mahdut bir arazi olduğunu iddia eden adam ne doğru
söylemişler. Bu noktada fikrim; gittikçe inkişaf eden ef-
kârımın ve dar muhayyilemin genişlemesinden mütevel-
lit bir fikirdir. Dünyanın ölçülmez bir boşluk olduğunu ve-
fikr-i beşerin nâmahdut olduğunu izah maksadına müs-
tenit değildir. Demek ki, her risaleden ruhum ayrı ayrı
gıdasını alıyor. Otuz İkinci Sözün kalbime ve ruhuma
bahşettiği safa-i sermedî ve cavidanî değil mi ki, bu uzun
mektubumla mesruriyetimi izhar için sizi taciz etmeme
bâdî oluyor. Hülâsa, tatlı bir sermestî içinde hayatımdan
memnunum. İnşaallah, duanız himmetiye böyle meşru
bir sermestî içinde hayat-ı ebediyeye vâsıl olacağım, in-
şaalah.
Ahmed Zekâi
ì®í
Œ
82
œ
[Hüsrev’in bir fıkrasıdır.]
Çok Muhterem, Sevgili Üstadım!
Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü Kısmını okuduk.
Mektup münderecatı hepimizi şevke getirmiş, sevinçle
her tarafımızı doldurmuştu. Kur’ân-ı Hakîm’in bazı âyâ-
tından çıkan kıvılcımlarıyla, bir taraftan aklı gözlerine
inmiş olan maddiyyunlar ve emsali tabakasına karşı, mek-
tubatü’n-Nur ve risalâtü’n-Nur ile meydan okuyarak
arazî:
arzlar, yerler, topraklar.
âyât:
işaretler, deliller; Allah’ın
varlık ve birliğine işaret eden de-
liller.
bâdî:
sebep olan, yol açan, vesile.
cavidanî:
sonsuza ait, ebedî, ben-
gi, sonu olmayan.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
emsal:
eş, benzer.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fikr-i beşer:
insanların fikri, in-
sanların düşüncesi.
giranbaha:
kıymet ve pahası çok
olan.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve son-
suz hayat.
hazine:
zengin ve değerli kaynak.
himmet:
yardım, ihsan, lütuf.
hülâsa:
kısaca, özet.
iddia:
davaya kalkışma, dava
etme.
inkişaf:
ortaya çıkma, geliş-
me.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
maddiyyun:
maddeyi ezeli
ve ebedi kabul edenler.
maksat:
kastedilen şey; gaye.
meşru:
şeriata uygun, şeria-
tın müsaade ettiği şey.
mesruriyet:
mesrur olma, se-
vinme, sevinçlilik.
muhayyile:
hayal etme gücü.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete lâyık, aziz, saygın.
münderecat:
içerisinde olan-
lar.
müstenit:
istinat eden, daya-
nan.
mütevellid:
doğan, doğmuş.
namahdut:
sınırsız, hudutsuz.
nazar-ı âcizî:
zayıf, güçsüz
olan nazarım, bakışım.
safa-i sermedî:
daimî, sürekli
olan safa.
sermest:
sarhoşluk.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
tabaka:
topluluk, sınıf, zümre.
taciz:
rahatsız etme, huzur-
suz kılma, sıkmak.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vasıl:
ulaşan, erişen, kavuşan.
zat:
kişi, şahıs, fert.
| 134 | BARLA LÂHİKASI
1...,124,125,126,127,128,129,130,131,132,133 135,136,137,138,139,140,141,142,143,144,...720
Powered by FlippingBook