yazmak istenilmediği bir zamanda bulunuyoruz. Binaena-
leyh Kur’ân hakkında sevgili Üstadımın düşündüklerine
pek büyük bir ihtiyaç olmakla beraber, bu güzel ve pek
büyük bir emr-i hayra kapı açan bu işin hemen ikmal edil-
mesi için her şeye tercih edilmesi rica ve istirhamında-
yım. (Saatçi Lütfü Efendi kardeşim de bu kanaattedir.)
Sevgili Üstadım!
Allah sizden hem ebediyen razı ol-
sun, hem de her bir hayırlı işinizde muvaffak etsin, dua-
sıyla Cenab-ı Hakka müteşekkir olduğum hâlde size olan
minnettarlığımı arz eder ve dâmenlerinizi öperim, muh-
terem efendim hazretleri.
Hüsrev
ì®í
Œ
83
œ
Ey Üstad!
Kur’ân’ın bir ma’kesi olan yazdığın risaleler, senin ne
büyük üstad olduğunu kabul ve teslime kâfidir. Sen ki, ey
aziz Üstad, İslâmiyet üzerine çöken zulmet ve gaflet per-
delerini risalelerinle yırttın. O mülevves perdeler altında-
ki en nurlu hakikatleri meydana çıkardın. Senin sarsılmaz
azmin, kahraman metanetin, aramsız sa’yin semeresiz
kalmadı. Anadolu’nun ortasına öyle bir âb-ı hayatçeşme-
si açtın ki,
(HAŞİYE)
bu çeşmenin muslukları yazdığınız
HAŞİYE:
Bu hizmet-i kudsiyedeki sevap ve şerefte benim gibi bîçarenin
hissesi, tasavvur ettiğiniz miktardan binde bir düşse yine şükrederim.
Ehl-i hüner, elmas kalemleriyle imdadıma yetişen sizin gibi Kur’ân’ın
halis şakirtleridir.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
ârâm:
durma, eğlenme, dinlen-
me.
arz:
sunma, bildirme.
aziz:
sevgili.
azm:
kasıt, niyet.
bîçare:
çaresiz.
binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
dâmen:
etek.
ebediyen:
ebedî olarak, son-
suza kadar.
ehl-i hüner:
hünerli kişiler,
bilgi sahipleri.
emr-i hayır:
hayırlı iş.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
hakikat:
gerçek, doğru.
halis:
samimî, ciddî, safî.
hizmet-i kudsiye:
mukaddes
hizmet.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
istirham:
isteme, rica etmek.
kâfî:
yeter, yetecek; elveren,
yetişen.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
ma’kes:
ayna.
metanet:
metin olma, daya-
nıklılık; gayret.
minnet:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür etme.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
mülevves:
kirli, pis; karışık,
düzensiz.
müteşekkir:
teşekkür eden.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
nurlu:
ışıklı, parıltılı.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
şakirt:
öğrenci, talebe.
semere:
meyve, güzel netice.
tasavvur etme:
düşünme,
tasarlama.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
zulmet:
karanlık.
| 136 | BARLA LÂHİKASI