uzak bulunduğumuzdan ağlıyordum. Zaman oluyor ki,
gözlerimden dökülen yaşları yazı yazmak veyahut Risale-
leri okumakla teskin edebiliyorum. Zaman oluyor kalbim
mütemadiyen ağlıyor, ah sevgili Üstadım. Sizden pek bü-
yük istirhamım budur ki: Beni affediniz. İki-üç seneden
beri dünyayı sevmez olduğum hâlde kurtulamadığımdan
çok müteessirim. Issız sahralar, susuz çöller, ruhumun bi-
rer meskeni oluyor. Hayalen oralarda dolaşıyorum. Gü-
ya bir şey arıyorum. Evet, bir şey arıyorum. Heyhat, ara-
dığım hem çok yakın, hem çok uzak görünüyor. Bilmi-
yorum, daha ne kadar zaman bu hâl içerisinde çırpına-
cağım. Evet, yine pek çok müteşekkirim. Nasıl teşekkü-
rüm hadsiz olmasın? Henüz bir sene oldu; iki gece birbi-
ri üstüne gördüğüm iki rüya-i sadıkada, temelleri atılmak-
ta olan büyük bir gülyağı fabrikasının kâtipliğine tayin
edilmiş ve işe mübaşeret etmiştim. Bu rüya tarihinden iki
ay sonra risaleleri yazmaya başladım. Ve bilhassa Yirmi
Sekizinci Mektubun Yedinci ve Sekizinci Meselelerinde,
hizmetimizin makbuliyeti ve rıza-i İlâhî dâhilinde olduğu
pek açık bir lisanla yazılması, âciz talebenizi de dilşad et-
mişbulunuyor. Sevgili Üstadım, Allah sizden ebeden razı
olsun.
Hüsrev
ì®í
Œ
81
œ
Ey Aziz Üstad!
Bu defa yazmaya muvaffak olduğum üç mevkıftan mü-
rekkep Otuz İkinci Sözü beray-ı tashih takdim ediyorum.
BARLA LÂHİKASI | 133 |
tayin:
vazifeye gönderme, bir işe
yerleştirme, atama.
teskin:
sakinleştirme, yatıştırma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
âciz:
beceriksiz, kabiliyetsiz.
aziz:
muhterem, saygın.
beray-ı tashih:
tashih için,
tashih maksadıyla.
bilhassa:
özellikle.
dahil:
içinde, giren.
dilşad:
sevinmiş, kalbi hoş ol-
muş, gönlü hoş.
ebeden:
ebedî ve daimî ola-
rak.
güya:
sanki.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hayalen:
hayalî bir şekilde.
Heyhat:
yazık, çok yazık, ne
yazık.
istirham:
rica etme.
kâtip:
yazan, yazıcı.
lisan:
konuşma dili.
makbuliyet:
makbullük, be-
ğenilmişlik, geçerlilik.
mesele:
konu.
mesken:
oturulan, ikamet
olunan yer.
mevkıf:
durak noktası.
mübaşeret:
bir işe başlama,
girişme, temas.
mürekkep:
terkip edilmiş, iki
veya daha çok şeyin karışma-
sından meydana gelen bile-
şik.
müteessir:
teessüre kapılan,
hüzünlü, kederli, mahzun.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devamlı.
müteşekkir:
teşekkür eden.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
rıza-i ilâhî:
Allah’ın rızası,
hoşnutluğu.
rüya-yı sadıka:
gerçek çıkan
rüya.
sahra:
büyük çöl, geniş saha.
takdim:
arz etme, sunma.
talebe:
öğrenci.