Barla Lâhikası - page 125

Œ
72
œ
Aziz ve Büyük Üstadım!
İki-üç günlük sa’yimin mahsulünden doğan ve inayet-i
hakla istinsaha muvaffak olduğum On Yedinci Sözü tas-
hih için takdim ediyorum.
EyYüce Üstadım!
On Yedinci Söz ki, mefhumu na-
mütenahi yükselen hakikatlerdir. Yüzlerce teşekkür…
Her söz beşeriyetin müptelâ olduğu mahfî emrazı göste-
riyor ve nurlarıyla teşhis ederek tedavi ediyor. Pek âlâ,
pek ra'nâ anlıyorum ki, benim gibi yaralı, manen zarardi-
de olmuş bir genç için, muhtaç bulunduğum teselliyetkâr
şeyler, hep Risale-i Nur’dandır. Kalbime teselli nurlarını
serpen Hâlik-ı Azam’a binlerce şükür…
Zekâi
ì®í
Œ
73
œ
Sözler, yani Risalet-i Ahmediye berahinini yazarken,
çok defalar kalemimi elimden bırakıp, o Asr-ı Saadetin
anlarının tahassürüyle, hicranıyla yandım. Bu hicrandan
kalbim ağlamış, gönlüm coşmuş, ruhum vücudumdan ay-
rılarak uzaklara gitmiş. Bana teselli tuhfeleri getirmiş.
Öyle yâ aziz Üstad! Asr-ı Saadette değilsek, müştakı-
yız; bu bize kâfi. Hazret-i Muhammed’in (
ASM
) bize bırak-
tığı muazzam bir mu’cizesi bugün elimizde değil mi? O
kitap, bize muhtaç ve müştak bulunduğumuz saadeti
BARLA LÂHİKASI | 125 |
ber Efendimizin Allah'ın elçisi ol-
duğunun delillerini izah eden On
Dokuzuncu Söz isimli Risalet-i Ah-
mediye Risalesi.
ruh:
can.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
saadet:
mutluluk.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet duy-
ma.
tahassür:
hasret çekme, özlem.
takdim:
arz etme, sunma.
tashih:
düzeltme, yanlışını gider-
me.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
teselliyetkâr:
teselli verici.
teşhis:
tanıma, fark etme, ne ol-
duğunu anlama.
tuhfe:
hediye, armağan.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
âlâ:
yüksek, yüce.
Asr-ı Saadet:
saadet, mutlu-
luk asrı; Peygamberimiz
(a.s.m) ve Dört Halifenin yaşa-
dığı devre verilen ad.
aziz:
muhterem, saygın.
berahin:
deliller, hüccetler,
bürhanlar.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
emraz:
hastalıklar, marazlar.
hakikat:
gerçek, doğru.
Hâlik-ı Azam:
yüce, çok aza-
metli yaratıcı, Allah.
hicran:
ayrılıktan gelen acı,
ayrılık acısı.
inayet-i hak:
her şeyin en
doğrusunu yapan Cenab-ı
Hakkın koruması, yardımı.
istinsah:
nüshasını yazma,
örneğini çıkarma, kopya et-
me.
kâfi:
yeter, yetecek; elveren,
yetişen.
mahsul:
husul bulan, hasıl
olan, meydana gelen şey.
manen:
mana bakımından,
manaca.
mefhum:
bir sözün ifade etti-
ği mana.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların aciz kaldığı şey.
muazzam:
ehemmiyetli,
önemli.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müptelâ:
tutulmuş, tutkun,
bağımlı.
müştak:
arzulu, fazla istekli,
iştiyak gösteren.
namütenahi:
uçsuz bucaksız,
sonu olmayan, sonsuz, bit-
mez tükenmez.
ra'nâ: iyi, güzel, hoş, lâtif.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
Risale-i Ahmediye:
Peygam-
1...,115,116,117,118,119,120,121,122,123,124 126,127,128,129,130,131,132,133,134,135,...720
Powered by FlippingBook