Barla Lâhikası - page 119

tarzda şu hayat-ı fâniyeye hasr-ı nazar etmek; anî bir şim-
şeği, sermedî bir güneşe tercih etmek gibi bir divanelik-
tir. Hakikat nazarında herkesten ziyade hasta olan, mad-
dî ve gafil doktorlar eğer eczahane-i kudsiye-i Kur’âniye-
den tiryak-misal imanî ilâçları alabilseler, hem kendi has-
talıklarını, hem beşeriyetin yaralarını tedavi ederler, inşa-
allah. Senin şu intibahın senin yarana bir merhem oldu-
ğu gibi, seni dahi doktorların marazına bir ilâç yapar.
Hem bilirsin, me’yus ve ümitsiz bir hastaya manevî bir te-
selli, bazen bin ilâçtan daha ziyade nafidir. Hâlbuki, tabi-
at bataklığında boğulmuş bir tabip, o bîçare marîzin elîm
ye’sine bir zulmet daha katar. İnşaallah, bu intibahın se-
ni öyle bîçarelere medar-ı teselli eder, nurlu bir tabip ya-
par. Bilirsin ki; ömür kısadır, lüzumlu işler pek çoktur.
Acaba benim gibi sen dahi kafanı teftiş etsen, malûmatın
içinde ne kadar lüzumsuz, faydasız, ehemmiyetsiz, odun
yığınları gibi camit şeyleri bulursun. Çünkü ben teftiş et-
tim, çok lüzumsuz şeyleri buldum. İşte o fennî malûmatı,
o felsefî maarifi; faydalı, nurlu, ruhlu yapmak çaresini
aramak lâzımdır. Sen dahi Cenab-ı Hak’tan bir intibah is-
te ki, senin fikrini Hakîm-i Zülcelâl’in hesabına çevirsin,
tâ o odunlara bir ateş verip nurlandırsın. Lüzumsuz maa-
rif-i fenniyen, kıymettar maarif-i İlâhiye hükmüne geçsin.
Zeki dostum! Kalb çok arzu ederdi, ehl-i fenden envar-ı
imaniye ve esrar-ı Kur’âniyeye iştiyak derecesinde ihti-
yacını hissetmek cihetinde Hulûsî Bey’e benzeyecek
adamlar ileri atılsın. Hem madem
Sözler
senin vicdanınla
BARLA LÂHİKASI | 119 |
arzu etme.
katar:
ekler.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
maarif:
kültür, bilgi.
maarif-i fenniye:
fen ilimlerinin
eğitim ve öğretimi.
maarif-i İlâhî:
İlâhî bilgiler; dinî
tahsil ve kültür.
maddî:
madde ile alâkalı, cisma-
nî.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
manevî:
ruha ve içe ait olan, ruhî.
maraz:
hastalık.
mariz:
marazlı, hasta, hastalıklı.
me’yus:
yeise düşmüş, ümitsiz,
kederli.
medar-ı teselli:
ferahlık sebebi,
teselli kaynağı.
merhem:
kederi, derdi gideren.
nafi:
faydalı.
nazar:
bakış, dikkat.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nurlu:
aydınlanmış.
ruh:
tesir.
sermedî:
ebedî, daimî, sürekli.
tabiat:
maddî âlem.
tabip:
hasta tedavi eden kimse,
hekim, doktor.
tabip:
hekim, doktor.
tarz:
usul, yol.
tedâvî:
hastalığı iyileştirme için
yapılan bakım.
teftiş:
kontrol etme.
teselli:
avutma, acısını dindirme.
tiryak-misal:
ilâç gibi.
ye’s:
ümitsizlik.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
zulmet:
karanlık.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
camit:
ruhsuz, cansız.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru,
gerçek, Hakkın tâ kendisi
olan, şeref ve azamet sahibi
yüce Allah.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan.
eczahane-i kudsiye:
mukad-
des ve yüce olan eczahane.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i fen:
fen ilimleri ile uğra-
şanlar.
envar-ı imaniye:
iman nurla-
rı.
esrar-ı Kur’âniye:
Kur’ân’a ait
sırlar gizli ilimler, hakikatler.
faide:
fayda, menfaat, kâr,
kazanç.
felsefî:
felsefeye mensup, fel-
sefe ile ilgili.
fennî:
fenne mensup, fenle il-
gili olan.
gafil:
gaflette bulunan, endi-
şesiz, nefsine uyarak Allah’ın
emirlerini unutan.
hakikat:
gerçek, doğru.
Hakîm-i Zülcelâl:
sonsuz bü-
yüklük sahibi olan ve her şe-
yi hikmetle yaratan, Allah.
hasr-ı nazar:
sadece bir şeye
bakıp ona dikkat etme.
hayat-ı fânîye:
fânî geçici ha-
yat.
hükmüne:
yerine, değerine.
ilâç:
hastalığı tedavide kulla-
nılan madde.
imanî:
imana dair olan, iman-
la ilgili.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
intibah:
duyguların harekete
geçmesi.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla
1...,109,110,111,112,113,114,115,116,117,118 120,121,122,123,124,125,126,127,128,129,...720
Powered by FlippingBook