Œ
65
œ
(Şu fıkra aklen Hulûsî, kalben Sabri, vicdanen Hüs-
rev hükmünde olan Re’fet Bey’in mektubudur.)
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
Ék
ªp
FGn
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Bu defa Süleyman Efendi vasıtasıyla Yirmi Beşinci
Sözü, tashih olunmak üzere huzur-i âlînize takdim ediyo-
rum.
İ’caz-ı Kur’ân
elhak bir şaheserdir. İhtiva ettiği hay-
retbahş hakaik itibarıyla âsâr-ı âliyenizin en mühimidir.
Mu’cizat-ı Ahmediye’
yi okudum. Çok mükemmel ve ru-
ha ulviyet ve inkişaf bahşeden çok kıymettar bir eserdir.
Şu kadar ki, mu’cizat-ı Ahmediyenin en büyüğü Kur’ân-ı
Mu’cizülbeyan olduğuna göre, i’caz-ı Kur’ân’ın ruhumda
husule getirdiği tebeddülât ve münderecatından ettiğim
istifade çok azîmdir. Bu
(4)
m
Ú/
Ño
e m
ÜÉn
à`p
c?/
a s
’p
G m
¢ùp
HÉn
j n
’n
h m
Ör
Wn
Q n
’n
h
eserinizle ayet-i celîlesinin muhtevi olduğu şümullü ve pek
azametli olan maani-i ulviye ispat edilmiş oluyor. Bugün-
kü terakkiyat-ı fenniye ve ihtiraat-ı beşeriyeyi kendi mah-
sulât-ı fikriyeleri addeden ve bir hazine-i hakaik olan
Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ı mühmel bırakarak Avrupa’dan
ilim ve irfan dilenciliği yapan ve akıllı geçinen gafiller, be-
şerin dünyevî ve uhrevî saadetini temin edecek maâliyat
ve desatir-i muazzama ile memlû bulunan bu âsâr-ı muh-
teşemeyi bir nazar-ı insaf ve bir teyakkuz-i arifâne ile mü-
talâa etselerdi, dalmış oldukları hâb-ı gafletten pek
BARLA LÂHİKASI | 115 |
hazinesi, gerçeklerin gizli olduğu
hazine.
husûl:
olma, meydana gelme.
huzur-i âlî:
yüksek huzur, saygı-
değer kimsenin huzuru, yanı.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
i’caz-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın mu’cizeli-
ği.
ihtiraat-ı beşeriye:
insanların
keşfettikleri, buluşları.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
ilim:
bilgi, marifet.
inkişaf:
gelişme.
irfan:
kültür.
ispat:
delil göstererek iddiayı
sağlamlaştırma.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
kalben:
kalb ile, kalbden.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
maaliyat:
yüksek ve derin fikir-
ler, insan aklının zor yetiştiği fikir-
ler.
maani-i ulviye:
yüce manalar,
izahlar.
mahsulât-ı fikriye:
fikrin meyve-
leri, fikir ve düşüncelerle ortaya
konulanlar.
memlû:
doldurulmuş, dolu.
mu’cizat-ı Ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin (
ASM
) gösterdiği
mu’cizeler.
Mu’cizülbeyan:
açıklamaları ile
akılları benzerini yapmaktan âciz
bırakan (Kur’ân-ı Kerim).
muhtevî:
ihtiva eden, içine alan,
içinde bulunduran, kapsayan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mühmel:
ihmal edilmiş, bırakıl-
mış; önemsiz.
münderecat:
içerisinde olanlar.
mütalâa:
bir şeyi etraflıca düşün-
me, tetkik etme.
nazar-ı insaf:
insaflı bakış, ada-
letle bakabilen.
ruh:
his, duygu.
saadet:
mutluluk.
şaheser:
fevkalâde, müthiş.
takdim:
arz etme, sunma.
tashih:
düzeltme, yanlışını gider-
me.
tebeddülât:
tebeddüller, değişik-
likler, başkalaşmalar.
terakkiyat-ı fenniye:
fennî ilerle-
meler, fenle ilgili yükselmeler.
teyakkuz-i arifâne:
bilerek ve
dikkat ederek.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete ait.
ulviyet:
ulvilik, yücelik, yüksek-
lik.
vasıta:
aracılık.
vicdanen:
vicdanca, vicdan bakı-
mından, içten, yürekten.
aklen:
akıl ile, akıl yolu ile,
akıl gereğince.
âsâr-ı âliye:
yüksek eserler,
değerli kitaplar.
âsâr-ı muhteşeme:
ihtişamlı
eserler.
ayet-i celîle:
azîm ve yüce
manaları ihtiva eden ayet.
azamet:
büyüklük, ululuk,
yücelik.
azim:
çok, fazla.
bahş:
bağış, ihsan, verme.
beşer:
insan, insanlık.
desatir-i muazzama:
muaz-
zam düsturlar, prensipler.
dünyevî:
dünyaya ait.
elhak:
hakkın tâ kendisi, tam
doğrusu; doğrusu ya.
eser:
kitap.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gafil:
gaflette bulunan, ihmal
eden.
hâb-ı gaflet:
gaflet uykusu.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hayretbahş:
hayret verici.
hazine-i hakaik:
hakikatler
1.
Onun adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah'ın selâmı, rahmet ve bereketleri ebediyen, devamlı olarak üzerinize olsun.
4.
Yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta yazılı olmasın. (En'am Suresi: 59.)