Barla Lâhikası - page 107

Œ
63
œ
[Bu uzun fıkra Hulûsî Bey’indir.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ªr
°SÉp
H
p
?n
?n
ªr
dG p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h$G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µr
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
(3)
u
¿BÉ n
ér
dGn
h ¢p
ùr
fp
’r
Gn
h
Eyyühe’l-Üstadü’l-Aziz!
Yirmi Sekizinci Mektubun Dördüncü Meselesini dört
gün evvel, İkinci ve Üçüncü Meselesini ve melfuflarını dün
almakla bahtiyar oldum.
E
VVELÂ
:
Muhterem Sabri Efendi’nin, hakk-ı âcizîde ib-
raz buyurduğu azîm teveccüh ve takdir-i Üstadâneleriyle
ve müspet tevazuları münasebetiyle bir kaç söz söyleme-
ye müsaadenizi rica ediyorum. Şöyle ki: Bu fakir-i pürtak-
sir kardeşinizde, çok mükerrem ve muazzez tanıdığı Üs-
tadının bazı hasletlerinden denizden katre nispetinde var-
dır. Bu cümleden olmak üzere üç hâlimi arz edeceğim:
Birisi:
Tâ küçük yaştan beri lütf-i Hakla Kur’ân’ın
hakikatine merak etmiş ve taharri-i hakikat yolunda bu-
lunmuş. Nihayet aradığımı Eğirdir’de Üstad-ı Muhteremi-
min neşre vasıta olduğu
Sözler
ünvanlı nurlarda bul-
muşumdur. Bu buluş, beni evvel emirde çirkâptan selâ-
mete, felâketten saadete, zulmetten nura çıkardığı için
BARLA LÂHİKASI | 107 |
ibraz:
meydana çıkarma, ortaya
koyma, gösterme.
katre:
damla.
lütuf:
ikram ve yardımda bulun-
ma.
melfuf:
sarılmış, dürülmüş, bir
zarf veya mektup içine konul-
muş.
merak:
bir şeyi öğrenmek iste-
mek, çok şiddetli arzu, heves,
düşkünlük.
muazzez:
çok aziz, izzet sahibi,
saygı uyandıran.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, aziz, saygın.
mükerrem:
aziz, saygıdeğer,
muhterem.
münasebet:
vesile, rabıta, bağ.
müsaade:
izin, icazet, ruhsat.
neşr:
herkese duyurma, tamim.
nihayet:
en sonunda.
rica:
dileme, isteme.
saadet:
Hayra, ebedî kurtuluşa
ermek için Allah’ın insana yardım
etmesi.
selâmet:
kurtuluş, halâs.
taharri-i hakikat:
hakikati araş-
tırma, doğruyu arama, araştırma,.
takdir-i üstadâne:
büyük âlim ve
üstadın takdiri beğenmesi.
tevazu:
alçak gönüllülük, kibirsiz-
lik, bir kimsenin başkalarını ken-
dinden küçük görmemesi, onlara
saygı ve sevgi göstermesi, müte-
vazilik.
teveccüh:
yüzünü bir yöne çevir-
me, yönelme, yöneliş.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
Üstad-ı Muhterem:
saygı değer
üstad.
ünvan:
ad.
vasıta:
sebep.
zulmet:
karanlık.
zülf-i hak:
Hakkın lütfu, Allah’ın
bağışı.
âciz:
eli yetmez, gücü yet-
mez, güçsüz.
arz:
söyleme, ifade etme.
azîm:
büyük.
bahtiyar:
bahtlı, talihli,
mes’ut , mutlu.
cümleden:
bütün, hep, kâffe-
ten, cemian, hep birden.
çirkâp:
çirkef, terbiyesiz,
edepsiz.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
başlangıç.
evvelâ:
birinci olarak, her
şeyden önce, ilk önce.
evvelemirde:
işin başlangı-
cında, her şeyden önce.
Eyyühe’l-Üstadü’l-Aziz:
ey
aziz üstad.
fakir-i pürtaksir:
bu çok ku-
surlu fakir tevazu sözü.
felâket:
musibet, çok zarar,
sıkıntı doğuran durum.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikat:
asıl, esas.
hakk-ı âcizî:
bu âcizin hakkı,
zayıfın hakkı.
hâl:
durum, vaziyet, keyfiyet;
içinde bulunulan durum ve
şartların bütünü.
haslet:
güzel huy, iyi özellik.
1.
Allah'ın adıyla...
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsrâ Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmet ve berekâtı melek, insan ve cinler sayısınca üzerinize olsun.
1...,97,98,99,100,101,102,103,104,105,106 108,109,110,111,112,113,114,115,116,117,...720
Powered by FlippingBook