Barla Lâhikası - page 103

Œ
57
œ
[Keza Hüsrev’in]
Risalelerin yüksekliğine ve güzelliğine ve lâtifliğine âciz
lisanımla, kısa aklım ile ve zayıf idrakimle hayrette kaldı-
ğım şöyle dursun, bilâkayıt her okuyanı bizzarure tahsine
sevk ediyor. Cenab-ı Hakka ne kadar hamd eylesem, şük-
reylesem bu lütufların hakkını ödeyemem.
Hüsrev
ì®í
Œ
58
œ
[Şu fıkra Hafız Zühtü’nündür.]
Nur bahçesinin nurlu meyvelerinden iki tanesini daha
koparmaya muvaffak oldum. Bu meyvelerin muhtevi bu-
lunduğu lezzeti, kasır lisanımla şimdi ifade edebilmekten
çok âciz bulunuyorum. Nebiyy-i Ahirüzzaman Aleyhi Ek-
melüssalâtü Vesselâmın huzur-i saadetine ve pak, lâtif
sohbet-i Nebeviyeleriyle müşerref olmak zevkini idrak et-
tiren bu kıymettar On Dokuzuncu Mektubu mütalâa et-
mekten bir türlü doyamıyorum. Bilcümle Risaletü’n-Nu-
run takdir ve tevkiri hususunda söz söyleyebilmekten ka-
lemim âciz ve nakıstır. Cenab-ı Vahibü’l-Atâyâ’dan dile-
rim ki, Nur bahçelerinin meyvelerinin hepsinden tatma-
ya arkadaşlarım gibi âcizlerini de muvaffak kılsın.
Hafız Zühtü
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 103 |
varan, sonuç alan.
müşerref:
şereflendirilmiş, kendi-
sine şeref verilmiş, yüceltilmiş;
şerefli, yüce.
mütalâa:
okuma, dikkatli okuma.
nakıs:
noksan, eksik, tam olma-
yan.
Nebi:
Allah’ın elçisi, habercisi;
peygamber, resul.
Nebiyy-i Ahirüzzaman:
en son
zaman peygamberi.
pak:
temiz, arık, tahir.
saadet:
mutluluk, kutluluk, bahti-
yarlık, mes’ut olma.
sevk:
yönlendirme.
sohbet-i Nebeviye:
Peygamberi-
mizin (
ASM
) sohbeti.
şükür:
Allah’ın verdiği nimetler
karşısında elhamdülillah deme,
Allah’a dil ile hamd etme.
tahsin:
beğenme, güzel bulma.
takdir:
beğenme, beğendiğini
belirtme.
tevkir:
hürmetle anma.
zaif:
zayıf, güçsüz, kuvvetsiz, ta-
katsiz, dermansız.
zevk:
manevî haz.
âciz:
eli yetmez, gücü yet-
mez, güçsüz.
ahir:
en son, en sondaki.
Aleyhi ekmelüssalâtü ves-
selâm:
salât ve selâmların en
mükemmeli onun üzerine ol-
sun anlamında hz. Peygam-
berimize rahmet duası.
bilâkayıt:
kayıtsız, şartsız.
bilcümle:
bütün, hepsi, hep,
toptan.
bizzarure:
zarurî olarak, ister
istemez, mecburen.
Cenab-ı vahibü’l-Ataya:
ba-
ğış ve ikramlarda bulunan Al-
lah.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hamd:
Allah’a karşı olan şük-
ran ve memnuniyetini onu
överek bildirme, Allah’ın yü-
celiğini övme.
husus:
mevzu, konu.
huzur-i saadet:
en hayırlı hu-
zur, peygamberin (a.s.m) yanı.
idrak:
anlayış, akıl erdirme,
anlama, kavrama kabiliyeti.
ifade:
anlatma, anlatım, anla-
tış.
kasır:
eksik, kusurlu.
keza:
tekrarlamalardan sa-
kınmak amacıyla aynı, aynı
biçimde anlamında kullanılır.
kıymettar:
kıymetli, değerli,
pahalı.
lâtif:
tatlı, şirin.
lezzet:
her hangi bir şey kar-
şısında duyulan zevk, haz,
keyf.
lisan:
konuşma dili.
lütuf:
ikram ve yardımda bu-
lunma.
muhtevî:
ihtiva eden, içine
alan, içinde bulunduran, kap-
sayan.
muvaffak:
beceren, neticeye
1...,93,94,95,96,97,98,99,100,101,102 104,105,106,107,108,109,110,111,112,113,...720
Powered by FlippingBook