râh-ı necat ve selâmettir. Yirmi İki ise, Bürhanlarıyla,
Lem’alarıyla insan olanın akaid-i diniyesini tahkim ve tar-
sîne emsalsiz bir rehber bulunduğunu arz ederim efen-
dim.
Sabri
ì®í
Œ
50
œ
[Şu fıkra Hüsrev’in mektubundandır.]
Sevgili ve Muhterem Üstadım
Sözlerinizin (yani risalelerinizin) her biri birer derya-i
azîmdir. Sözlerinizden pek çok feyz alıyorum. O kadar ki,
okudukça tekrar etmeyi istiyorum. Ve tekrarında duydu-
ğum İlâhî bir zevki tarif edemeyeceğim. Bugün sözleriniz-
den değil hepsini, bir tanesini alan insaf ile okursa, hak-
kı teslime ve münkir ise gittiği yolu terke, fasık ise tevbe-
ye mecbur olacağına kat’iyen ümitvarım.
Hüsrev
ì®í
Œ
51
œ
[Şu fıkra Re’fet Bey’in mektubundandır.]
Sözleriniz mürşidâne ve çok yüksek olduğundan, ga-
yet dikkatli ve tahlil ederek okumak icap ediyor. Serd ey-
lediğiniz delâil-i akliye ve mantıkıye o kadar tatlı ve hay-
retbahştır ki, insan okudukça okuyor ve namütenahi bir
BARLA LÂHİKASI | 95 |
serd etme:
ortaya koyma.
tahkim:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma, muhkem hale getirme.
tahlil:
bir kelime veya cümleyi
çeşitli yönleriyle inceleme.
tarif:
etrafıyla anlatma, anlatılma,
etrafıyla bildirme, bildirilme.
tarsin:
sağlamlaştırma.
terk:
bırakma, salıverme, vazgeç-
me.
tevbe:
günah işlemekten ve kö-
tülük yapmaktan vaz geçme.
ümitvar:
ümitli, umutlu, uman,
ümidi olan.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
zevk:
manevî haz.
akaid-i diniye:
İslâmın iman-
la ilgili esasları ve hükümleri.
akait:
İslâmın imanla ilgili
esasları ve hükümleri.
arz:
söyleme, ifade etme.
bürhan:
delil, ispat, tanık,
hüccet.
delâil-i akliye:
akıl ile bulu-
nan deliller, akla ait deliller,
akılla anlaşılabilen deliller.
derya-i azîm:
büyük derya,
büyük deniz.
dikkat:
ehemmiyet ve kıy-
met verme.
emsal:
eş, benzer.
fasık:
Allah’ın emirlerine ay-
kırı hareket eden, günahkâr.
feyiz:
ilim, irfan.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gayet:
çok, fazla, son derece.
hayretbahş:
hayret veren,
şaşırtan.
icap:
gerekme hâli, lâzım, ge-
rekli, lüzum.
insaf:
Adaletli ve hakkı göze-
terek davranma.
kat’iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
lem’a:
parıldama, parlama,
parıltı.
mantık:
doğru ve düzenli dü-
şünme kabiliyeti.
mecbur:
zorunlu.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete lâyık, aziz, saygın.
münkir:
inkâr eden, kabul et-
meyen.
mürşit:
irşat eden, doğru yo-
lu gösteren, rehber, kılavuz.
namütenahi:
sonsuz, sınırsız.
rah-ı necat:
kurtuluş yolu.
rehber:
yol gösteren, kılavuz,
delil.
Risale:
mektup, kitap.
selâmet:
esenlik.