medar-ı iftiharları bulunan tahtelbahir, tayyare, vesaire
gibi eşyaya, bin üç yüz küsur sene mukaddem işaretle
ifade edildiğini öğrenerek Kitab-ı Mübin’in mazi ve müs-
takbelden vermekte olduğu ihbarat-ı gaybiye ve sadıka
ve beyanat-ı harika, dost ve düşmanı meftun ve hayret-
lerde bıraktığı cihetle bir kat daha i’caz-ı Kur’ân-ı ispat
ve teyit etmiştir. Yirmi Üçüncü ve Otuzuncu Sözlerin baş
taraflarından üçer, beşer sahife okuyabildim. Mahzen ve
medfen-i mücevherata rast gelmiş bir fakir gibi hangi
cevheri alacağımı harisâne düşünüyorum.
Sabri
ì®í
Œ
37
œ
Bahr-i mu’cizat, Fahr-i Kâinat Efendimiz Hazretlerinin
“şu sisli asırda paslı ruhlarımızı tenvir ve tesrir eden” ve
“saik-ı hayat-ı ebediyeleri bulunan” On Dokuzuncu Mek-
tubun beşinci cüz’ünü alarak, üçüncüsünü iade ettim.
Fahr-i Kâinat Efendimizin mu’cizatından olan, parmak-
larından su akıtarak orduya içirmesine dikkat ederek de-
rin bir tefekküre daldım. O sırada kalemim boya şişesin-
de idi. Yazmak vazifeme muvakkat bir fasıla verecektim.
Kalemimi tuttum, mürekkebiyle yerinde koymamak için
kalemdeki mürekkep bitinceye kadar bir iki kelâm daha
yazayım da öyle bırakayım dedim. Başladım, yarım sahi-
fe yazdım; kalemden boya kesilmedi. Bundaki hikmeti
düşündüm. Kalem kurudu. Sonra birçok defalar kalemi
dikkatle boyaya batırarak yazdım, tecrübe ettim. Yarım
BARLA LÂHİKASI | 85 |
kat:
misli.
kelâm:
söz, ibare, fıkra.
Kitab-ı Mübin:
Kur’ân-ı Kerîm.
küsur:
üzeri.
mahzen:
içinde eşya saklanacak
yer; yer altı, bodrum.
mazi:
geçmiş zaman, yaşanılan-
dan önceki zaman.
medar-ı iftihar:
iftihar sebebi,
övünme sebebi.
medfen-i mücevherat:
mücev-
herat definesi, mücevherler hazi-
nesi.
meftun:
Gönül vermiş, vurgun,
müptelâ, düşkün, tutkun.
mukaddem:
önde olan, önden
giden, zaman bakımından önde
olan, önceki.
muvakkat:
belirli bir zamana
mahsus, vakitli, süresiz, geçici.
müstakbel:
gelecek, gelecekte
olacak olan.
rast:
karşılaşma.
ruh:
his, duygu.
sadıka:
doğru, gerçek, hakikî,
sahte olmayan.
sahife:
üzerine yazı yazılan veya
basılan bir kâğıt yaprağının iki
yüzünden her biri, sayfa.
tahte’l-bahir:
denizaltı gemisi.
tayyare:
uçak, uçucu alet.
tecrübe:
deneyim, sınama, sınav,
imtihan.
tefekkür:
mantık kaidelerine uy-
gun bir şekilde düşünme, fikir ge-
liştirme.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
teyit:
doğrulama, doğru çıkarma,
destekleme.
vazife:
iş, memuriyet.
vesaire:
ve başkaları, bunun gibi-
leri ve benzerleri, diğerleri.
asır:
yüzyıl, asır.
bahr-i mu’cizat:
mu’cizeler
denizi.
beyanat-ı harika:
harika
izah, açıklama.
cevher:
elmas, değerli taş.
cihet:
yan, yön, taraf.
cüz:
bir kitabın parçalarından
her biri.
defa:
kere, kez, yol.
dikkat:
ehemmiyet ve kıy-
met verme.
eşya:
şeyler, birçok amaçla
kullanılan, insan yapısı, taşı-
nabilir, cansız varlıkların hep-
si.
Fahr-i Kâinat:
kâinatın övünç
kaynağı olan Peygamberimiz
(ASM).
fakir:
zengin olmayan, para-
sız, züğürt.
fasıla:
aralık, ara.
harisâne:
hırs göstererek.
hikmet:
herkesin bilmediği
gizli sebep; gizli, bilinmeyen
nokta.
i’caz Kur’ân:
Kur’ân’ın mu’ci-
zeliği.
iade:
geri gönderme, gönde-
rilme, geri çevirme, geri ver-
me, geri döndürme.
ifade:
anlatma, anlatım, anla-
tış.
iftihar:
haklı olarak övünme.
ihbarat:
ihbarlar, bildirmeler,
haber vermeler.
ihbarat-ı gaybiye:
göze gö-
rünmeyen âlimlerle ilgili ha-
berler.
ispat:
delil ve şahit göstere-
rek doğruyu ortaya koyma,
doğruyu delillerle gösterme.
kâinat:
yaratılmış olan şeyle-
rin tamamı, bütün âlemler,
varlıklar.