Barla Lâhikası - page 78

ediyorum. Yalnız şu noktayı hissettim ki: O vekayide siz
cismen değilse de fakat ruhen, Server-i Kâinat Efendimiz
Hazretleriyle beraber idiniz tasavvur ediyorum. Zira ve-
kayi-i mezkûrenin künyesiyle, mevkiiyle, an’anesiyle
kat’iyen müşahede ve ol vecihle nakil ve tahrir buyurdu-
ğunuza kani ve kailim.
On Altıncı Mektubu Atabey’e giderken götürdüm. Ek-
seri noktalar bir kısım ihvanı ağlattı ve amcazadem Züh-
dü Efendi, On altıyı okuyunca, “Şimdiye kadar bilmedi-
ğim ve görmediğim nuranî ve pek kesretli sürur-i mane-
vîyi ihtiva eden bir pencere bugün kalbimde açıldı. Şu
pencereden hâsıl olan netaici yazmak iktidarımın fevkin-
de ise de, avn-i İlâhiye dayanarak bir arîza ile arz etmek
ehass-ı emelimdir. Nihayetsiz selâm ve hürmetlerimi teb-
liğe tevessülünüzü rica ederim” dediler.
Sabri
ì®í
Œ
26
œ
Gönül ister ki, hemen
Risaletü’n-Nur
’un umumunu ya-
zıversem de mamelekimde bulunan dürr-i yektaları istida-
dım nispetinde mütalâaya başlasam.
Otuz Birinci elmas külliyatını avn-i Hak ve inayet-i ek-
remileriyle iki gün evvel ikmale muvaffak oldum. Ahmed
kardeşime ait derkenara tefhim ettim. Biraz okur ve
Onuncu Söz’ü istiyor, fakat kıymet-i manevîye itibarıyla
ait:
bir kimse veya bir şeyle ilgili
olan.
amcazade:
amca oğlu.
an’ane:
hadis naklinin rivayet
zincirlemesi.
arîza:
isteklerini arz etme, dile
getirme, alttan üste takdim edi-
len yazı veya mektup.
arz:
söyleme, ifade etme.
avn-i Hak:
Hakkın, Allah’ın yardı-
mı.
avn-i İlâhî:
Allah’ın yardımı.
beraber:
birlikte bulunan, bir ara-
da.
cismen:
cisim itibarıyla, cisim ola-
rak, vücutça, bedence.
derkenar:
haşiye, bir sayfanın
kenarına çıkarılan yazı.
dürr-i yekta:
benzeri olmayan,
tek inci, eşsiz inci.
ehass:
başlıca.
ehass-ı emel:
özel arzu, başlıca
istek.
ekrem:
daha (en, pek) kerîm; çok
şeref sahibi, pek cömert, eli açık.
ekser:
çok.
elmas:
çok değerli.
emel:
şiddetli arzu, hırs.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
başlangıç.
fevk:
üst, üst taraf, yukarı, üzeri.
hâsıl:
peyda olan, çıkan, meyda-
na gelen, ortaya çıkan, beliren.
hazret:
saygı, ululama, yüceltme,
övme maksadıyla kullanılan ta-
bir.
hürmet:
saygı.
ihtiva:
içine alma, içinde bulun-
durma.
ihvan:
kardeşler.
ikmal:
tamamlama, bitirme, ek-
sik, ve noksan bırakmama.
iktidar:
kabiliyet.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
itibarıyla:
dolayısıyla.
kail:
inanmış, aklı yatmış, kabul
etmiş.
kani:
kanmış, inanmış, tatmin ol-
muş.
kesretli:
çokluğu olan, çok fazla.
kısım:
bölüm, kol, dal.
kıymet-i maneviye:
manevî kıy-
met, mana ve öze verilen değer.
külliyat:
bir ilim dalında veya bir
konuda yazılmış bütün eserler.
künye:
genel bilgi.
mamelek:
ne varsa, varı yoğu,
olanı biteni; olanca şey.
mevki:
yer, mekân.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
muvaffak:
başaran, başar-
mış, başarılı.
müşahede:
bir şeyi gözle gör-
me, seyrederek anlama, sey-
retme.
mütalâa:
okuma, dikkatli
okuma.
nakil:
anlatma, söyleme, hi-
kâye etme.
nihayet:
son, uç, bitim, en-
cam.
nuranî:
mübarek ve saygı
uyandıran yüz ve görünüşe
sahip olan.
rica:
dileme, isteme.
ruhen:
ruh bakımından, ruh
yönünden, ruh olarak.
selâm:
selâm, esenleme; Al-
lah’ın rızasını kazanmak için
mü’minlerin birbirine ettiği
selâmün aleyküm şeklindeki
dua.
Server-i Kâinat:
kâinatın en
büyüğü, reisi; Hz. Muhammed
(
ASM
).
sürur:
sevinç.
tahrir:
yazma, yazı; kitabet,
kompozisyon.
tasavvur:
düşünce, tasarı.
tebliğ:
yetiştirme, ulaştırma,
götürme, bitiştirme, eriştir-
me.
tefhim etme:
anlatma, açık-
lama.
tevessül:
sebep tutma, vesile
sayma.
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes.
vakayi:
hadise, olay, haber.
vakayi-i mezkûre:
adı geçen
hâdise, zikredilen olay.
vecih:
yön, şekil.
zira:
çünkü, ondan ki, şun-
dan, şu sebepten ki, onun
için.
| 78 | BARLA LÂHİKASI
1...,68,69,70,71,72,73,74,75,76,77 79,80,81,82,83,84,85,86,87,88,...720
Powered by FlippingBook