Aziz Mamo!
(HAŞİYE)
Şunu da şurada arz edeyim ki: Hi-
maye ve himmetiniz sayesinde din ve ahiretime dokuna-
cak ef’al ve harekâttan kendimi muhafaza ettim ve et-
mekte berdevamım. Gerçi dünyanın değersiz çok musi-
betlerini gördüm ve çektim ve birçok da lezaiz ve safası-
nı gördüm, geçirdim. Hiçbir vakit ve hiçbir zaman unut-
madım ki, bunların hepsi heba olduğu ve dünyanın Allah
için olmayan lezaiz ve safası neticesi zillet ve şedit azap
olduğu ve dünyada Allah için ve Allah’ın emir buyurduğu
yollarda çekilen ve çekilmekte olan mezahim neticesi, so-
nu lezzet ve mükâfat verildiğini bildiğim ve iman ettiğim-
den, fena şeylerin irtikâbından kendimi muhafaza edebil-
dim. Bu his ve bu fikir ise, terbiye ve himmetinizle zih-
nimde ve hayalimde yer yapmıştır. Hakikat böyle oldu-
ğunu bildiğim için, bütün meşakkatlere şükür ile beraber
sabretmekteyim.
Şimdi, amcacığım ve büyük Üstadım, habis olan
nefsimle mücadele edebilmek ve onun havaî ve bilahare
elem verici olan arzularını yapmamak ve dinlememek
için teehhül etmek mecburiyetinde kaldım ve şimdi artık
her cihetle Cenab-ı Hakkın lütuf ve keremiyle rahatım.
Kimsenin dediğini, şer ise duymamazlığa gelir ve kimse
ile, fena hasletleri kapmamak için ihtilât etmemekteyim.
Dairede müddet-i mesaiden hariç zamanlarımı kendi
evimde Cenab-ı Hakkın şükrü ile geçiriyorum. Bundan
başka, ey amca, sizden sonra şimdiye kadar en çok be-
ni ikaz ve fena şeylerden men eden, üstad-ı azam ve
HAŞİYE:
Kürtçe “amcacığım” demektir.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
arz:
söyleme, ifade etme.
arzu:
bir şeye karşı duyulan istek,
heves.
azap:
büyük sıkıntı, şiddetli acı.
beraber:
birlikte bulunan, bir ara-
da.
berdevam:
devam üzere, daim,
devamlı.
cihet:
yan, yön, taraf.
daire:
devlet işlerini gören kuru-
luşlardan her biri.
din:
inanış yolu.
ef’al:
fiiller, işler, ameller.
elem:
dert, üzüntü, kaygı, tasa.
emir:
iş buyurma, buyruk, buy-
rultu (ağızdan veya yazı ile.
fikir:
düşünme, düşünce.
habis:
fesatçı, hilekâr, alçak, kötü,
pis, soysuz.
hakikat:
gerçek, hayalî olmayan,
görülen, mevcut olan, bir şeyin
aslı ve esası.
hariç:
dışında.
haslet:
insanın yaratılışından ge-
len huy ve karakter, doğuştan
gelen özellik, mizaç, tabiat, mezi-
yet.
heba:
boş, beyhude, nafile, fay-
dasız, israf, ziyan.
hevaî:
heva ve hevese ait.
himaye:
kayırma, elinden tutma.
himmet:
yardım, ihsan, lütuf.
his:
duygu.
ihtilât:
karışıp görüşme, ilişkide
bulunma, beraber yaşama.
ikaz:
dikkat çekme, uyarma,
uyandırma.
irtikâp:
kötülük etme.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış; bu vasıflara sahiplikten do-
ğan yardım severlik, hayır ve gü-
zel işler.
lezaiz:
zevkler, lezzetler.
lezzet:
her hangi bir şey karşısın-
da duyulan zevk, haz, keyif.
lütuf:
ikram ve yardımda bulun-
ma.
mecburiyet:
mecbur olma, mec-
burluk, zarurîlik durumu, zora tu-
tulma, zorunluluk.
men:
yasak etme, durdurma,
mâni olma, bırakmama, bir
şeyi diriğ etme, bir şeyin ya-
pılmasını engelleme, esirge-
me, vermeme, önleme.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı,
güçlük, zorluk.
mezahim:
eziyetler, sıkıntılar,
zahmetler, zorluklar, belâlar.
muhafaza:
koruma, saklama,
hıfzetme.
mücadele:
bir gayeye var-
mak için gösterilen ferdî veya
toplu çaba; bir gaye uğrunda,
bir şey için veya bir şeye kar-
şı uğraşma.
müddet-i mesai:
iş zamanı.
mükâfat:
iyi bir iş, hizmet ve-
ya başarıdan ötürü verilen
şey, ödül.
nefis:
şehvet, gazap, fazilet
gibi şeylerin kaynağı.
netice:
son, akıbet, nihayet.
sabır:
sabır, dayanma, katlan-
ma, zorluklara dayanma gü-
cü.
safa:
neşe, zevk, eğlence.
şedit:
şiddetli, sert, katı.
şer:
Allah’ın emri, İlâhî emir
ve yasaklar.
şükür:
Allah’a karşı kulluk gö-
revlerini yerine getirme.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
teehhül:
evlenme.
terbiye:
eğitim.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
üstad-ı azam:
büyük üstad.
vakit:
vakit, zaman, an.
zihin:
bilinç, dimağ.
zillet:
hor ve hakir görülme.
| 74 | BARLA LÂHİKASI