Œ
22
œ
[Şu fıkra kardeşim Abdülmecid’indir.]
Bu eserler bütün sınıflara ve cemaatlere daima maz-
har-ı takdir oluyor. Kim görse istihsan eder. Tenkide ma-
ruz olacak eserler değil. Fakat derecat-ı takdir, derecat-ı
fehim gibi mütefavit ve müteaddittir. Herkes derece-i feh-
mine göre takdir edebilir.
Abdülmecid
ì®í
Œ
23
œ
Hulûsî Bey’in selefi, yirmi altı yaşında vefat
eden biraderzadem merhum Abdurrahman’ın,
vefatından iki ay evvel yazdığı mektuptur.
(2)
/
?p
ór
ªn
ë
p
H
o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
r
º o
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
Ellerinizden öperim, duanızı dilemekteyim. Sıhhat ha-
berinizi, irşat edici olan Onuncu Söz risalenizle beraber
Tahsin Efendi vasıtasıyla aldım; çok teşekkür ederim. Ev-
velce gerçi emrinize muhalefet ederek muhterem ve de-
ğerli amcamdan ayrıldığıma pişman olmuş isem de ve ita-
bınıza müstahak olmuş isem de, bu da mukadder imiş.
Ve Cenab-ı Hakkın emir ve iradesiyle ve belki de bizim
için hayırlı olduğu için oldu. Binaenaleyh, ben cehalet sa-
ikasıyla bir kusur yaptım ve belâsını da çektim. Bundan
sonra çekmemek için affınızı rica ve duanızı dilerim.
BARLA LÂHİKASI | 73 |
başlangıç.
evvelce:
daha evvel, daha önce.
fehim:
zeki, anlayışlı, akıllı, kavra-
yışlı.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
haber:
her hangi bir konuda alı-
nan bilgi.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapma veya yapmama konusun-
da karar verebilme ve bu kararı
yerine getirme gücü.
irşat:
doğru yolu gösterme, doğ-
ru yola yöneltme, gafletten uyan-
dırma, uyarma.
istihsan:
güzel bulma, beğenme.
itap:
azarlama, tersleme, payla-
ma, rencide etme.
kusur:
ihmal, tedbirsizlik.
maruz:
arz olunmuş, arz olunan,
büyük bir makama veya kişiye
sunulan.
mazhar-ı takdir:
takdire mazhar
olma, beğenilme.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
muhalefet:
uygun olmama, aykı-
rılık, zıtlık, ayrılık, muhaliflik.
mukadder:
takdir olunmuş, kıy-
meti biçilmiş.
müstahak:
hak eden, hak etmiş.
müteaddit:
çoğalan, çok, birçok,
türlü türlü, çeşitli, birden fazla.
mütefavit:
birbirinden farklı, çe-
şitli olan, aralarında fark bulunan,
farklı.
rica:
dileme, isteme.
risale:
belli bir konuda yazılmış
küçük kitap, broşür.
saika:
sevk eden, götüren, sürük-
leyen, sebep olan, sebep.
selef:
daha önce yaşamış olan
kimse, ced, ata.
sıhhat:
hasta olmama, vücutça
sağlamlık, sağlık, esenlik.
tenkit:
eleştiri.
vasıta:
aracı.
vefat:
ölüm, ölme. (insan hakkın-
da.).
belâ:
ceza, hak edilmiş ceza.
belki:
umulur, ihtimal, olabi-
lir.
beraber:
birlikte bulunan, bir
arada.
binaenaleyh:
bunun üzerine,
bundan dolayı, ondan dolayı,
buna binaen.
biraderzade:
kardeş çocuğu,
yeğen.
cehalet:
bilmezlik, cahillik,
ilimden yoksun olma.
cemaat:
topluluk, bir yere
toplanmış insanlar, takım, bö-
lük.
daima:
her vakit, sürekli, her
zaman.
derecat-ı takdir:
takdir dere-
celeri, beğeni ile ilgili notlar.
derece-i fehim:
anlama dere-
cesi, bilgi kapasitesine göre
kavrama.
emir:
iş buyurma, buyruk,
buyrultu (ağızdan veya yazı
ile.
eser:
kitap.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı üzerinize olsun.