Œ
28
œ
Müşrik ve münkirleri mağlûp ve ilzam eden ve son sis-
tem malzeme-i cihadiye-i vahdaniyeyi havi ve cami, kuv-
vet ve resaneti çelik, kıymet ve ehemmiyeti elmas ve ce-
vahir ve akik bir kal’a-misal olan Otuzuncu Sözü istinsa-
ha muvaffak oldum.
Sabri
ì®í
Œ
29
œ
Sözler sayesinde şu bir seneyi mütecaviz bir müddet-
ten beri şevk ile taallüm, inayetle tefeyyüz, tergip ile te-
nevvür, hahişle telezzüz, işaretle tahallûk, tedriçle tekem-
mül tarikında ilerlemeye saî bulunduğum bu muayyen
müddetin bir gününe sabıkan geçirmiş olduğum umum
hayatımın bile mukabil olamayacağı kanaatindeyim.
Sabri
ì®í
Œ
30
œ
[İkinci bir Sabri olan Ali Efendi’nin bir fıkrasıdır.]
Sözler
öyle hazık bir doktordur ki, gözsüzlere hidayet-i
Hak ile göz, ve kalbsizlere inhidam-ı kat’iyeye uğramamış
ise kalb, ve şuurunda çatlaklık yoksa tenvir ile düşünceye
sevk, ve “Nereden, nereye, necisin?” sual-i müşkülün halli
ile insanlığın iktiza ettiği insaniyeti bahşediyor.
Ali
ì®í
akik:
kıymetli bir yüzük taşı.
bahş:
bağış, ihsan, verme. bağış-
layan, veren, affeden.
cami:
cem eden, toplayan, içine
alan.
cevahir:
cevherler, elmaslar, kıy-
metli taşlar.
ehemmiyet:
pek önemli olma,
değerlilik.
elmas:
çok kıymetli bir mücev-
her.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hâhiş:
istek, arzu, isteyiş.
hâl:
çözüm.
havi:
ait.
hazık:
işinin ehli, usta.
hidayet:
doğru olan, hak olan:.
iktiza:
ihtiyaç, gereklilik.
ilzam:
susturma, cevap veremez
hâle getirme.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inhidam:
çökme, yıkılma, harap
olma, viran olma.
insaniyet:
insanlık mahiyeti, in-
san olma hâli, insana yakışır dav-
ranış.
istinsah:
nasihat alma, öğüt iste-
me. nüshasını yazma, örneğini çı-
karma, kopya etme.
kal’a-misal:
kale gibi, büyük hi-
sar.
kalb:
iyilik, insaniyet.
kanaat:
inanç.
kat’î:
kesin.
kıymet:
değer, bir şey için tespit
edilen karşılık, paha, bedel, tutar.
kuvvet:
sıhhat, sağlamlık.
mağlup:
boyun eğme, yenilme,
yenilmiş olma.
malzeme-i cihadiye-i vahdani-
ye:
Allah’ın varlığı ve birliği yolun-
da hizmete faydalı bilgiler.
misal:
eş, benzer.
muayyen:
sınırlanan, sınır-
lanmış.
mukabil:
denk.
muvaffak:
beceren, neticeye
varan, sonuç alan.
müddet:
vakit, zaman, süre,
bir şeyin devam ettiği zaman
parçası.
münkir:
inkâr eden, kabul et-
meyen.
müşrik:
Allah’a şirk koşan, or-
tak tutan.
mütecaviz:
fazla, çok, artık.
resanet:
sağlamlık, metanet.
sabık:
eski, bir evvelki.
sâî:
çalışan, didinen, uğraşan,
sa’y eden.
sevk:
yönlendirme.
sistem:
yol, yöntem, usul,
metot.
sual-i müşkül:
zor, çetin soru.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek
ve heves.
şuur:
bir şeyi anlama, tanıma
ve kavrama gücü; anlayış, id-
rak.
taallüm:
öğrenme, belleme.
tarik:
meslek.
tefeyyüz:
ilerleme, gelişme,
yükselme.
tekemmül:
olgunlaşma, ke-
male doğru gitme, kemale er-
me, mükemmelleşme.
telezzüz:
lezzet, tad alma,
hoşlanma, hoşa gitme.
tenevvür:
nurlanma, parla-
ma, parıldama, ışıldama, ay-
dınlık.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
tergip:
rağbet verme, istek-
lendirme, istetme, istek ver-
me.
umum:
hep, bütün, cümle,
herkes.
| 80 | BARLA LÂHİKASI