Œ
44
œ
[Yine şu fıkra Sabri’nindir.]
Nurları âlemi tenvir eden, kıt’ası küçük ve kıymeti pek
büyük ve ulvî ve azîmü’l-meal ve bizzat hatt-ı ekremileriy-
le muharrer elmas risalelerini istinsah ve Yirmi İkinci Nur
deryasına dalıyorum.
Sabri
ì®í
Œ
45
œ
[Şu fıkra mühim bir talebe olan
Seyyid Şefik’indir.]
Şifahane-i kalbinizden tulû eden Otuz Üçüncü Sözü-
nüzle otuz üç cihetten mariz olan kalb-i mecruhumuzu te-
davi buyurmanızı bilhassa istirham eylerim.
Seyyid Şefik
ì®í
Œ
46
œ
[İnşaallah Kur’ân’a büyük hizmet ede-
cek olan Küçük Hafız Zühdü’nündür.]
Bugün istinsahına muvaffak olduğum i’caz-ı Kur’ân’ın
bu bîçare talebenize bahşetmişbulunduğu nihayetsiz füyu-
zat, mevte mahkûm ruhuma öyle bir tabib-i hazık ameli-
yatı yapmış ki, müptelâ olduğum emraz-ı kalbiyeyi
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
ameliyat:
hastaya yapılan cerra-
hî müdahale, operasyon.
âzim’ül-meal:
büyük anlam,
yüksek kavram.
bahş:
bağış, ihsan, verme. bağış-
layan, veren, affeden.
bîçare:
çaresiz, zavallı, şaşkın.
bilhassa:
her şeyden önce, başta,
hele, en çok, hususen, hususî ola-
rak, özellikle, mahsus.
bizzat:
kendisi, kendi, şahsen.
cihet:
yan, yön, taraf.
derya:
deniz, bahr.
elmas:
çok kıymetli bir mücev-
her.
emraz-ı kalbiye:
kalb hastalıkla-
rı, kalb ile ilgili hastalıklar.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
füyuzat:
feyizler, manevî bol-
luk ve bereketler, inayetler.
hatt-ı ekrem:
çok değerli hat,
yazı.
i’caz-ı Kur’ân:
kur’an’ın muci-
zeleri.
istinsah:
nasihat alma, öğüt
isteme. nüshasını yazma, ör-
neğini çıkarma, kopya etme.
istirham:
rica etme.
kalb-i mecruh:
yaralı, yara-
lanmış kalb.
kıt’a:
boy, ölçek.
kıymet:
değer, bir şey için
tespit edilen karşılık, paha,
bedel, tutar.
mahkûm:
mecbur.
mariz:
marazlı, hasta, hasta-
lıklı.
mevt:
benliği öldürme.
muharrir:
tahrir olunmuş, ya-
zılmış, yazılı.
muvaffak:
başaran, başar-
mış, başarılı.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
müptelâ:
tutulmuş, tutkun,
bağımlı.
nihayet:
son, uç, bitim, en-
cam.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
şifahane-i kalb:
manevi şifa
veren kalb.
tabib-i hazık:
işinin uzmanı
olan, maharetli doktor.
talebe:
öğrenci, istekliler, ta-
lep edenler.
tedavi:
hastalığı iyileştirme
için yapılan bakım.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
tulû:
zihne gelme, kalbe doğ-
ma.
ulvî:
yüksek, yüce.
| 90 | BARLA LÂHİKASI