Ümit ve iman gibi pek âlî sermayemiz var. Hoca Efen-
di Hazretlerinin âlî tavsiyeleri: Beş vakit namazını tadil-i
erkân ile kıl. Yani başka ibadete gücün yetmez. Namazın
nihayetindeki tesbihleri yap, yani başka zikri yapamadım
diye teessüf etme. Yedi kebairi terk et, çünkü asgarî
arayacak zamanda değiliz. İttiba-ı sünnet et, zira bu za-
manda arkasında gidilecek ve harekâtı taklide değer, saf,
halis ve muhlis bir hâdî ki, (o da seni yine bu yola götüre-
cektir) Maalesef bulamayacaksın, belki bu yola çıka-
racaklar vardır. Fakat kömür ile elması kim fark edecek?
Öyle ise sen çalış ondan daha iyi kılavuz bulamazsın.
Derslerinden birinde ki, her vakit zikir ettiğim
(1)
p
Qn
ón
µ`r
dG n
øp
e n
øp
en
G p
Qn
ón
?r
dÉp
H n
øn
e'
G r
øn
e
şifabahş vecizesi hatırımız-
da varken, şüphesiz her musibet ve her elem hoş karşıla-
nacaktır.
Aziz kardeş! Zaman olur ki her şey, herkes, her mu-
amele, kalbi incitiyor. Fakat işte tiryakı:
o
âr
?s
cn
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
’*G n
»p
Ñ°r
ùn
M r
?o
?n
a r
ƒs
`d n
ƒn
J r
¿p
Én
a
(2)
p
º«/
¶n
©r
dG p
¢Tr
ôn
©r
dG t
Ün
Q n
ƒo
gn
h
Her zaman söylüyorum: Biz bu fânî hayat için dostluk
yapmıyoruz. Bu kısa hayata veda etmek, indimizde ve iti-
kadımızda ebedî bir hayatın mukaddemesidir, öyle ise
müteessir olmayalım. Nice ki, o hayata başlamadık. İşte
mürasele ile müvasalayı temin edelim. Allah’a güvenelim.
Ondan medet dileyelim.
BARLA LÂHİKASI | 93 |
belli başlıları şunlardır:.
kılavuz:
her hangi bir işte veya
konuda yol gösteren, rehber.
medet:
inayet, yardım, imdat,
nusret.
muamele:
davranma, davranış,
birine karşı her hangi bir davra-
nışta bulunma.
muhlis:
ihlâslı, samimî, dostluğu
halis, her hâli içten ve gönülden
olan.
mukaddeme:
başta ve asıl mak-
sada girmeden önce söylenen
veya yazılan şey, ilk söz, önsöz,
başlangıç, giriş.
murasele:
mektuplaşmak, yazış-
ma.
musibet:
felâket, belâ, ansızın
gelen belâ, dert, sıkıntı.
muvasala:
kavuşma.
müteessir:
teessüre kapılan, his-
leriyle oynanmış, üzülmüş, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
nihayet:
son, uç, bitim, encam.
saf:
hilekâr olmayan, temiz kalb-
li.
sermaye:
varlık, servet.
şifabahş:
şifa verici, şifa veren,
iyileştiren, iyilik veren.
tadil-i erkân:
düzgün yapma; na-
mazı, bütün rükünlerini, esasları-
nı yerine getirerek düzenine uy-
gun şekilde kılma.
taklit:
birinin davranış ve işlerinin
şekil ve biçim olarak aynını yap-
ma.
tavsiye:
öğütleme.
teessüf:
üzülme, eseflenme, bir
şeyin tesirini hissetme, acı duy-
ma.
temin etme:
sağlama, edinme,
kazanma.
terk:
bırakma, salıverme, vazgeç-
me.
tesbih:
Her namazın sonunda
otuz üçer defa Sübhanallah, el-
hamdülillah, Allahüekber deme.
tiryak:
en iyi çare, baş ilâç.
ümit:
umut, umma, ümit; bazı
şeylerin istediği yönde olması ko-
nusunda beslenen his.
vakit:
vakit, zaman, an.
vecize:
özdeyiş, icazlı söz, öz, kı-
sa fakat ifadece kuvvetli söz.
veda:
ayrılık, ayrılma, ayrılış.
zikir:
Tesbih ile çeşitli şekillerde
Esma-i Hüsnayı söyleme, belli za-
manlarda belli duaları belli mik-
tarda ve belli şekilde okuma.
zira:
çünkü, ondan ki, şundan, şu
sebepten ki, onun için.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
asgarî:
en az, en küçük, mini-
mum.
belki:
umulur, ihtimal, olabi-
lir.
ebedî:
ebede mensup, zeval-
siz, sonu olmayan, sürekli, hiç
son bulmayacak şekilde sü-
ren.
elem:
dert, üzüntü, kaygı, ta-
sa.
elmas:
çok kıymetli bir mü-
cevher.
fânî:
muvakkat, geçici.
fark:
ayırma, ayrılma, seçil-
me.
hâdî:
birinci, sırada ilk.
halis:
her amelini, yalnız Allah
rızası için işleyen.
harekât:
davranışlar, tutum-
lar.
ibadet:
kulluk.
ind:
yan, kat, nezd.
itikat:
bir inanca, bir fikre
bağlanma, inanma.
ittiba-i sünnet:
Hz. Muham-
med’in sünnetine uyup yo-
lundan gitmek.
kebair:
büyük günahlar, ce-
zası büyük olan günahlar.
1.
Kadere iman eden, gamlardan (üzüntü) kurtulur. (Hadis-i şerif: Ramûzü'l-Ehadis, 1:193.)
2.
Eğer insanlar senden yüz çevirirse de ki "Allah bana yeter. ondan başka ibadete lâyık hiç-
bir ilâh yoktur. ben ona tevekkül ettim. yüce arşın sahibi de Odur." (Tevbe Suresi: 129.)