“Ah, Hudâ-i Müteal ve Vahibü’l-A’mal ve’l-Âmâl Hazret-
leri tevfikat-ı Samedânîsini ihsan buyursa da, Üstad-ı Âlî-
kadrimden ‘fenn-i ilm-i kelâm’ı taallüm ile tefeyyüz ede-
bilsem,” dedim ve bu arzu kalb-i bendelerîde ilelebed mer-
kûz kalacaktır ki, bu da kıymet-i bîpayanını hissedip ulvi-
yet ve kudsiyetini hakkıyla ifadeden âciz bulunduğum Yir-
minci Mektub-i merguptan mütevellittir.
Sabri
ì®í
Œ
35
œ
Hele Birinci Sözde Besmelenin derece-i ehemmiyeti
ve suret-i temsiliyesi şayan-ı takdir ve hayrettir. Öteden
beri her kitabın iptidasında Besmele, Hamdele, Salve-
lenin zikrinin vücubu, hoca efendilerimiz tarafından be-
yan edilmiş ise de, bu gibi nefsi iskât edecek bir temsil
işitilmediğinden bu derece zihinde takarrür ve temerküz
etmemişti. Şu temsil, Besmele Sözü olan Birinci Sözde
ne kadar musîb ve manidar olduğunu insan olan takdir
eder.
Sabri
ì®í
Œ
36
œ
Üç kitaptan Yirminci Sözü ilk defa okudum. Habl-i
Metin-i İlâhî ve Kanun-i Mübin-i Rabbanî olan Kur’ân-ı
Azîmüşşan’da, şu son asırda vücuda gelen ve Frenklerin
âciz:
beceriksiz, kabiliyetsiz.
âmâl:
emeller, arzular, istekler,
ummalar, ümitler.
arzu:
bir şeye karşı duyulan istek,
heves.
Besmele:
“Rahman ve Rahîm
olan Allah’ın adıyla” manasındaki
“Bismillâhirrahmanirrahîm” sözü.
beyan:
anlatma, açık söyleme,
bildirme, izah.
bîpayan:
sonsuz, tükenmez.
defa:
kere, kez, yol.
derece:
mertebe, kademe.
ehemmiyet:
kıymet, değer.
fenn-i ilm-i kelâm:
kelâm ilmi,
Cenab-ı Hakkın zat ve sıfatların-
dan, nübüvvet, haşir, kader gibi
imana ait meselelerden İslâmî
esaslar dairesinde delil ve bürha-
na dayalı olarak bahseden ilim.
firenk:
Avrupalı, Fransız.
habl-i metin-i ilâhi:
sağlam ilâhi
bağ.
Hamdele: “
Elhamdülillâh” sözcü-
ğünün kısaltılmış şekli.
Hudâ-i Müteal:
Yüce Allah.
ifade:
anlatma, anlatım, anlatış.
ihsan:
verilen, bağışlanan şey.
ile’l-ebed:
ebede kadar, sonsuza
değin.
insan:
adam.
iptida:
baş taraf, evvel, başlangıç.
iskât:
sükût ettirme, susturma.
kalb-i bendelerî:
bağlınız olan bu
insanın kalbi.
kanun-i Mübin-i Rabbanî:
Rab-
bimizin ap açık kanunu.
kıymet:
değer, bir şey için tespit
edilen karşılık, paha, bedel, tutar.
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik,
azizlik.
manidar:
anlamlı, manalı, mana
taşıyan.
mergup:
rağbet edilmiş, beğenil-
miş, çok kıymet verilen, çokları
tarafından istenen, talep edilen,
istenilen, beğenen.
merkûz:
dikilmiş, saplanmış, ba-
tırılmış, sabit kılınmış.
musîb:
isabet eden, yanılma-
yan, yanılgıya düşmeyen.
mütevellid:
meydana gelmiş,
ileri gelmiş, hasıl olmuş.
nefis:
kulun kötü ve günah
olan hâl ve huyları, süflî arzu-
ları.
Rabbanî:
Allah’a ait.
Salvele:
Hz. Muhammed’e
(
ASM
) okunan salât ve selam
duası, Hz. Peygambere bes-
mele, hamdele ile birlikte
okunan “Essalâtü vesselâmü
ala seyyidinâ Muhammed’in
ve alâ âlihî ve eshabihî ecma-
în” şeklindeki dua.
suret-i temsiliye:
şayan-ı takdir:
takdire değer.
taallüm:
öğrenme, belleme.
takarrür:
karar altına alınma,
kararlaşma.
tefeyyüz:
feyizlenme.
temerküz:
birikme, yığılma.
temsil:
misal getirme, özellik-
le öğüt alınsın diye mesel an-
latma.
tevfikat-ı Samedanî:
her şey
kendisine muhtaç iken O hiç
bir şeye muhtaç olmayan Al-
lah’ın başarı vermesi.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik, yük-
seklik, ululuk.
Üstad-ı Âlikadr:
kadir ve kıy-
meti büyük yüce üstad.
Vahibü’l-A’mal ve’l-Âmâl:
yapılanların ve isteklerin kar-
şılığını veren Allah.
vücup:
vacip ve lüzumlu ol-
ma, varlığı gerekli olma, ge-
rekme.
zihin:
anlama, bilme, kavra-
ma gücü, anlayış, kavrayış.
zikir:
anma, anılma, adını an-
ma, hatıra getirme, iyilikle an-
ma.
| 84 | BARLA LÂHİKASI