Barla Lâhikası - page 111

avanesi tâ buralardan dolaşarak sahte ve şaşırtıcı hare-
ketlerle arkadan çevirmek istemeleridir. Bu sebeple şifa-
hane-i Kur’ân’ın anahtarı, inayet-i İlâhî ile elinde bulunan
sevgili Üstadımızın bu zehirlere de ilâç yetiştirmesi ve si-
lâhhane-i Kur’ân’dan aldığı acip silâhlarla mübareze et-
mesi nev’inden güzel ve bedî üslûpla ve harika temsilâtla
bulunuşu hakikaten şayan-ı men ü şükrandır. Allah siz-
den çok razı olsun.
ÜçüncüMesele:
Hakikaten çok güzel, çok hoş, çok
vazıhtır. Bu meseleyi beş noktaya ayırmakla sanki İs-
lâm’ın beş rüknünü hatırlatmış, selâmet için beş esası gös-
termişsiniz. Hem bunu dostlarınıza ve kalben sizden bir
şey bekleyenlere, sual-i mukaddere cevap nev’inden ka-
leme almışsınız. Fakat hüsnüzanna mesağ veriyorsunuz.
Niyetle me’cur ve faidemend olacağını ihtar ediyorsunuz.
Sail buna da razı. Otuz İkinci Sözün Üçüncü Mevkıfı za-
ten bu derde ilâç vermekte, bu yaraya merhem vurmak-
ta ve bu arzuya çare bulmaktadır.
Sözler
’le kuvvetüzzahr olduğunuz mü’minler, batak-
lıktan çıkardığınız mütehayyirler, ayılttığınız sarhoşlar, ia-
de-i şuur ettiğiniz divaneler, şu zamanda Kur’ân’dan iyi
mürşit olamayacağına inandırdığınız hakikaten müştak in-
sanlar, ilzam ettiğiniz münafıklar, mülhitler, Hatta kaçır-
dığınız şeytanları her gözü olan ve bakan gördü, akıldan
nasibi olan anladı, kalbi bozulmayan inandı. Bu azîm mu-
vaffakiyatın sırrı, acz yolunun rehberi olan Kur’ân’ın ve
Nurların dellâlının gösterdiği hakikî acze karşı Hâlık’ın ih-
sanındadır.
BARLA LÂHİKASI | 111 |
nülden.
kuvvetüzzahr: yardımcı kuvvet.
me’cur:
sevabı verilmiş olan, se-
vap kazanan, mükâfat elde eden.
merhem:
melhem, deriye, yara-
ya sürülen ilâç.
mevkıf:
durma yeri, durak, istas-
yon.
muvaffak:
başaran, başarmış,
başarılı.
muvaffakiyat:
başarılar.
mü’min:
iman eden, inanan.
mübareze:
kavga, dövüşme, vu-
ruşma, çatışma.
mülhit:
doğru yoldan, İslâmdan
çıkanlar; İslâm dışı olan Batıniy-
ye’nin Horasan yöresindeki adı.
münafık:
nifak sokan, iki yüzlü-
lük eden, ara bozucu.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
müştak:
çok arzulu.
mütehayyir:
hayrette kalan, şaş-
mış, şaşırmış, şaşkın.
nasip:
hisse, pay, kısmet.
nevi:
türlü, çeşit.
niyet:
maksat, meram.
razı:
memnun, hoşnut.
rükün:
esas, kaide, prensip.
sahte:
bir şeyin aslına benzetile-
rek yapılan düzmece, düzme,
yapmacık, taklit.
sail:
sual eden, soran.
sarhoşluk:
kendinden geçmişlik.
selâmet:
salimlik, eminlik; dert,
sıkıntı, kusur, noksanlık ile korku
ve endişeden uzak olma.
sır:
bilinmeyen hikmet.
silahane-i Kur’an:
Kur’ân’ın sa-
vunma alanı.
sual-i mukaddes:
gelecek, gel-
mesi beklenen soru.
şayan-ı men ü şükran:
minnet
ve teşekküre şayan, lâyık.
şeytan:
kötülüğe yönlendiren gö-
rünmeyen yaratık.
şifahane-i Kur’ân:
Kur’ân’ın şifa
dairesi.
şuur:
bir şeyi anlama, tanıma ve
kavrama gücü; anlayış, idrak.
şükran:
teşekkür etme, iyilik bil-
me.
temsilât:
temsiller, örnekler.
üslûp:
tarz, yol, biçim, usul, stil.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vazıh:
açık, ayan, aşikâr, besbelli,
kapalı olmayan.
zahr:
arka, sırt.
zan:
düşünce.
zehir:
organizmaya girince kim-
yasal etkisiyle fizyolojik görevleri
bozan ve miktarına göre canlıyı
öldürebilen madde, ağı, sem.
acip:
tuhaf, hayret veren,
hayrette bırakan, şaşılacak
şey.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
akıl:
idrak, bilip anlama, fe-
him, kavrayış, zekâ.
arzu:
bir şeye karşı duyulan
istek, heves.
avane:
yardımcılar, arkadaş-
lar, kafadarlar.
azîm:
büyük, yüce, ulu.
bedî:
eşi ve benzeri olmayan,
eşsiz güzel; yeni, garip, eşsiz.
cevap:
soruya verilen karşılık.
çare:
ilâç, derman.
dellâl:
ilân edici; hakka davet
eden.
dert:
hastalık, illet, acı, ağrı,
sızı.
divane:
deli, aklı başında ol-
mayan, budala, alık.
esas:
asıl, öz.
faidemend:
menfaat elde
eden, kârlı, faydalanan.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hakikî:
gerçek, sahici.
Hâlık:
yoktan yaratan, her
şeyi yoktan var eden, yaratı-
cı; Allah.
hüsnüzan:
iyi niyet, güzel dü-
şünce.
hüsün:
güzel.
ihsan:
verilen, bağışlanan
şey.
ihtar:
hatırlatma, bir konuda
hatırlatma yapma.
ilâç:
derde devâ olan şey.
ilzam:
susturma, cevap vere-
mez hâle getirme.
inayet-i İlâhî:
Allah’ın yardı-
mı.
kalben:
kalb ile, kalbden, sa-
mimî, içten, gönülden, yürek-
ten, kendi kendine, canügö-
1...,101,102,103,104,105,106,107,108,109,110 112,113,114,115,116,117,118,119,120,121,...720
Powered by FlippingBook