çabuk uyanacaklardı. Fakat heyhat, bizler arpa ambarı
içinde açlıktan ölen tavuklara benzeriz. Elimizde bir mec-
mua-i hakaik dururken ona karşı göz yumar ve başkala-
rından istiane ederiz.
İ’caz-ı Kur’ân
’ın yüksekliği hakkın-
da ne yazsam azdır. Kalemim onu tavsiften âcizdir. Kud-
ret-i kalemiyem olsaydı hakkını vermeye çalışırdım; olma-
dığı için âcizâne olarak sözümü kesiyorum. Kemal-i hür-
metle mübarek ellerinizden öper ve hizmet-i Kur’ân’da
sabit olmam hakkındaki duanızı talep ve istirham ederim,
efendim.
Re’fet
ì®í
Œ
66
œ
[Binbaşı merhum Asım Bey’in
fıkrasıdır.]
Envar-ı Kur’âniye mizan ve bürhanlarından ve kıymeti
takdir edilemeyen Sözler namındaki risale-i şerifeler faki-
ri ihya ediyor, kalbimi nurlandırıyor.
(1)
»u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g
Çoktan beri aramakta iken, lehülhamd, Cenab-ı Hak.
Sözler
’i bu fakire ihsan buyurdu. Kalb ve gönlüme âciz
kalemim ve kalim tercüman olamıyor.
Asım
ì®í
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
âcizâne:
âciz ve güçsüz bir şekil-
de.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
envar-ı Kur’âniye:
Kur’ân nurları.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
heyhat:
yazık, çok yazık, ne ya-
zık.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hizmeti.
i’caz-ı Kur’ân:
Kur’ân’ın
mu’cize oluşu.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
istiane:
yardım isteme, yar-
dım dileme.
istirham:
rica etme.
kàl:
söz, konuşma.
kemal-i hürmet:
saygıyla.
kıymet:
değer.
kudret-i kalemiye:
kalem
gücü.
lehülhamd:
hamd ve şükür
onun için bütün övgüler Al-
lah’adır.
mecmua-i hakaik:
içinde
gerçeklerin bir araya getirildi-
ği kitap.
merhum:
rahmete kavuş-
muş, ölmüş, ölü.
mizan:
ölçü.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
nam:
ad.
risale-i şerife:
şerefli risale,
çok değerli kitaplar.
sabit:
durağan, değişmeyen.
takdir:
kıymet verme, ölçme,
ölçüye vurma, değer biçme.
talep:
istek, dilek.
tavsif:
vasıflandırma, nitele-
me.
tercüman:
ifade eden.
1.
Bu Rabbimin fazlındandır. (Neml Suresi: 40.)
| 116 | BARLA LÂHİKASI