istinsah ettiğim Risaleyi bir daha dikkatli okuyarak, hat-
tımın tevafukunu tashih ve Ali Efendi’ye ait bir mektup
yazdım. Tam imza edeceğim esnada, İslâm köyünden bu
vazifeye manen memur bir adam geldi. Ali Efendi’ye
gönderdim. Ve şu ümidin fevkinde anî olarak gelen va-
sıta-i irsal, eserin kudsiyetine sarih ve bariz bir delil oldu-
ğuna şüphe kalmadı.
Üstad-ı Azizim!
Bazen Nurları düşünüp, hakikaten
pek çok hakaik ve hikmetleri ihtiva ettiklerini görüyor-
dum. Yalnız şu şehr-i rahmet ve mağfiretin ibadatından
olan sıyama ait bir mevzu açılmadığını görerek, Üstadı-
ma bir arîza takdim etsem ve otuz günden ibaret olan ra-
mazan-ı şerife ait Otuzuncu Mektup olmak üzere, bir ni-
yazda bulunmak emelinde iken, bir sebebe binaen şu ar-
zumdan feragat ettim.
İşte bu defa Külliyat-ı Nur’dan mebhus-i anha risale,
bu abd-i âcize hitaben, “Senin kalbindeki hafî bir arzu ve
hissin, bizim levha-i manevîmizde gayet büyük harflerle
yazılıdır ki, işte is’af edildi” tarzında bana ihsan buyurul-
du. Fakir de, ruhumun mühim bir ihtiyacını temin eden,
binler hikmet ve müjdeli ramazaniyeyi alarak, Kur’ân-ı
Azîmüşşan’ı inzal edene secdeler ve Nurlar dellâl-i âlîşa-
nına hadsiz teşekkürler ile, borçlu olduğum dua-i fazılâ-
nelerine müdavim bulunduğumu arz eylerim Efendim
Hazretleri.
Sabri
ì®í
BARLA LÂHİKASI | 123 |
deslik, azizlik.
Kur’ân-ı Azîmüşşan:
şan ve şere-
fi yüce olan Kur’ân.
mağfiret:
Allah’ın (cc) affetmesi.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
mebhus-i anha:
sözü geçmiş şey,
kendisinden bahsolunmuş şey,
nesne.
mevzu:
konu.
müdavim:
bir yere sürekli olarak
giden kimse, gedikli.
mühim:
lüzumlu, gerekli.
ramazaniye:
Ramazan Risalesi.
risale:
mecmua, dergi.
risale:
mecmua, dergi.
sarih:
açık, âşikar.
secde:
baş eğme, başı yere koy-
ma.
sıyam:
oruç.
şehr-i rahmet:
rahmet ayı, rama-
zan ayı.
takdim:
arz etme, sunma.
tashih:
düzeltme, yanlışını gider-
me.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vasıta-i irsal:
gönderilen, vasıtay-
la yollanan.
vazife:
görev.
abd-i âciz:
âciz, zavallı kul.
âcize:
güçsüz, kabiliyetsiz,
beceriksiz.
arîza:
isteklerini arz etme, di-
le getirme, alttan üste takdim
edilen yazı veya mektup.
arz:
söyleme, ifade etme.
bariz:
açık, besbelli.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
delil:
iz, nişan, emare.
dellâl-ı âlişan:
şanlı dellâl, ta-
nıtıcı.
dua-i fazılâne:
faziletli, âlim
kimsenin duası.
emel:
şiddet arzu, ümit.
esna:
ara, aralık, sıra, vakit,
zaman, hengâm.
feragat:
hakkından isteyerek
vazgeçme.
fevk:
üst.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâfî:
gizli.
hakaik:
hakikatler, doğrular,
gerçekler.
hakikaten:
doğrusu, gerçek-
ten.
hatt:
yazı, el yazısı.
hikmet:
kâinattaki ve yaratı-
lıştaki İlâhî gaye.
hitaben:
hitap ederek, söyle-
yerek.
ibadat:
ibadetler.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ihtiva:
içine alma, kapsama.
inzal:
indirme, indirilme.
is’af etme:
yardım etme.
istinsah:
nüshasını yazma,
örneğini çıkarma, kopya et-
me.
kudsiyet:
kutsallık, mukad-