Œ
78
œ
Ey Üstad-ı Muazzam!
Atabey’e gelen ramazan meyvesi olan ve ramazan-ı şe-
rifin hikmetlerini bildiren Söz, bizi ikaz ve bilmediğimiz
hikmetleri tasrih ediyor. Okuduğum her söz, neşr ettiği-
niz o ulvî hakikatler için âciz lisanım tavsif ve takdirden
âciz kalıyor. Ve görüyor ve anlıyorum ve öyle iman edi-
yorum ki, bir zaman gelecek, bu risalâtü’l-Envar ve mek-
tubatü’n-Nur, için için ateşlenen, feveran eden bir dağ gi-
bi hararetle nurfeşan bir menba kuvvetine tesahub ede-
cek. Ve belki de etmiştir. Bir düğmesine basmakla her ta-
rafı ziyaya müstağrak eden bir elektrik dinamosu gibi ken-
dinden çok uzak mesafeleri ikaz ve irşat nuruyla ihata
edecektir.
Nurun Eski Talebesi Merhumu
Lütfi’nin Arkadaşı Zeki
ì®í
Œ
79
œ
[Hüsrev’in bir fıkrasıdır.]
Muhterem Efendim, Sevgili Üstadım!
Yirmi Dokuzuncu Mektubun bir kısmını nasıl bul-
duğum ferman buyuruluyor. Bu hususta ne yazabilirim,
ne gibi bir fikir dermeyan edebilirim? Risalelerin her
birisinin nurları bir, fakat mevzuları ayrı, güzellikleri ayrı,
BARLA LÂHİKASI | 131 |
mesafe:
uzaklık, ara.
mevzu:
konu.
muazzam:
saygıdeğer, mübeccel.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, aziz, saygın.
müstağrak:
gark olmuş, dalmış,
batmış, içine girmiş.
neşr:
herkese duyurma, tamim.
nurfeşan:
nur saçan, aydınlatan.
risaletü’l-envar:
nurlu, ışık saçan
risaleler.
takdir:
kıymet verme, değer biç-
me.
talebe:
öğrenci.
tasrih:
açıkça ifade ederek şüphe
ve tereddütleri silme.
tavsif:
vasıflandırma, mahiyetini
ortaya koyma, niteleme.
tesahub:
sahip çıkma, benimse-
me, koruma.
ulvî:
yüksek, yüce; manevî, ruha-
nî.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
üstad-ı muazzam:
büyük üstad.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlaklık.
âciz:
gücü yetmez, zavallı.
dermeyan:
ortada olan şey,
arada, ortada bulunan, ortaya
konmuş.
dinamo:
hareketi elektrik
akımına çevirmeye yarayan
alet.
ferman:
emir, buyruk.
feveran:
kaynama, fışkırma.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakikat:
asıl, esas.
hikmet:
İlahî gaye, gizli se-
bep.
ihata:
kuşatma, içine alma.
iman:
inanma, itikat.
irşat:
doğru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
lisan:
konuşma dili.
menba:
kaynak.
merhum:
rahmete kavuş-
muş, ölmüş, ölü.