Œ
71
œ
Ey Üstad!
Yirmi Yedinci Söz, Müslümanları sa’y ü gayretin ve bu
ulvî dinin hizmetine teşvik ediyor. Bu risale sanki ufukta
bir hedef, ehl-i iman için de bir rehber.
Evet bu söz, kalbler içinde bir iştiyak, iştiyak içinde bir
nur olmuş. Otuz Üçüncü Mektup ise Otuz Üç pencere-
siyle beraber, hakikat mayesiyle yoğrulmuş bir varlık. Bu
kıymetli eser, ulviyet ve kudsiyet içinde, kuvve-i idrakiye-
siyle hissiz beşere hassasiyet; ve gaflet perdelerinden ha-
kikatı görmeyen nazarlara kuvvet; hakperest ehl-i imana
ise, ulviyet bahş ediyor.
Hadsiz ihtiyaçlara düşen, zahire aldanarak maddiyata
saplanan ve kendini lâkaytlık içinde ye’se düşüren zaval-
lılar, bu mukaddes eserin karii olsunlar, anlasınlar ki, ne-
reye giderlerse, nereye bakarlarsa bir Hâlık-ı Azam’ın,
bir Rahîm-i Rahman’ın dairesinden, hududundan, kanu-
nundan ve idaresinden harice çıkamazlar. Her mevcudi-
yet, her vakıa, her tahavvülât, her inayet, her iltifat bir
Kadîr-i Zülcelâl’in yed-i zaptındadır.
Demek oluyor ki, en ufak bir zerrede, Sânii ilân ettiği
cihetle, koca bir kâinatın saltanatının küçük numunesi
mevcuttur, denilebilir.
Zekâi
ì®í
bahş:
bağış, ihsan, verme.
beşer:
insan, insanlık.
cihet:
yön, sebep, vesile.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
eser:
basılma kitap.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nefsi-
nin arzularına dalmak.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, bir şeyin aslı,
esası.
hakperest:
doğruluk ve haktan
taviz vermeyen ve ayrılmayan.
Hâlık-ı Âzam:
yüce, çok azametli
yaratıcı, Allah.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
hassasiyet:
ihtimamlılık, dikkatli-
lik.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
iltifat:
hatır sorma, gönül alma.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
iştiyak:
aşırı isteme, çok fazla ar-
zu etme.
Kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük, haşmet ve kudret sahibi, Al-
lah.
kadîr-i Zülcelâl:
sonsuz güç, kuv-
vet ve büyüklük sahibi olan Al-
lah.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kari:
okuyucu, okuyan.
kudsiyet:
kutsallık, mukad-
deslik, azizlik.
kuvve-i idraki:
anlama, kav-
rama gücü, feraset.
lâkayt:
kayıtsız, ilgisiz.
maddiyat:
para, mal, zevk vb.
ile ilgili şeyler.
mâye:
maya, asıl ve gerekli
madde; temel, esas, asıl, öz.
mevcudiyet:
mevcut olma,
varlık.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
nazar:
bakış, fikir.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
nümune:
örnek.
Rahîm-i Rahman:
sonsuz
şefkat ve merhamet sahibi
olan, rahmeti bütün herkese
yayılan bütün yaratılmışların
rızıklarını ve geçim şekillerini
içine alan rahmetin sahibi.
risale:
belli bir konuda yazıl-
mış küçük kitap, broşür.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
saltanat:
sultanlık, padişahlık,
hükümdarlık.
sâni:
sanatkar.
tahavvülât:
tahavvüller, de-
ğişmeler.
ulvî:
yüksek, yüce.
ulviyet:
ulvilik, yücelik, yük-
seklik.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
vakıa:
vuku bulan, olan şey.
yeis:
ümitsizlik.
yed-i zapt:
güç ve kuvvet eli.
zahir:
görünen, görünücü.
| 124 | BARLA LÂHİKASI