Œ
84
œ
[Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Sevgili Üstadım!
Yorucu bir kuvvetle gece ve gündüz beni düşündüren
ve fakat hiç de kıymeti olmayan vaziyetten kurtaran mek-
tubunuzu aldığım vakitten beri sürur içinde, Cenab-ı Hak-
ka bînihaye teşekkürlerimi takdim ediyor ve beş vakitte,
eltaf-ı İlâhiyeye mazhariyetimize dua ediyorum. Bilhassa
sevincimi artıran keyfiyet, Cenab-ı Hakkın sırf hizmet-i
Kur’ân’da istihdam etmesinin iş’ar buyurulmasıdır.
Muhterem Üstadım!
Vaziyetimden çok çok memnu-
num. Artık emr-i âlîleri mucibince hiç bir şey düşünmü-
yorum. Düşündüğüm bir şey varsa, o da Risale-i Nurdan
Sözler
’i ikmal etmek, bunlardan istinsah ederek arkadaş-
larımızın çoğalmasını temin etmek için lâyıkıyla çalışmak-
tır. Bunun için kendimde gördüğüm ariyet ve emanet bir
varlığa değil, belki Cenab-ı Hakkın kudret ve lütuflarına
istinat ediyorum.
Muhterem Üstadım!
Yazdığım Otuz İkinci ve Yirmi
Yedinci Sözleri takdim ediyorum. Yirmi Yedinci Mektup-
ta arkadaşlarımızın ihtisasatlarını okurken bilseniz ne ka-
dar sürur duyuyorum. Yekdiğerine ayrılmamak için kıy-
metsiz maddî iplerle değil, kıymetli ve manevî iplerle
bağlanmış bir aile ve bir cemaat efradının hissedeceği se-
vinçle mütelezziz oluyorum. Şüphesiz zat-ı Üstadâneleri
BARLA LÂHİKASI | 139 |
izale:
yok etme, ortadan kaldır-
ma.
kâfî:
yeter, kâfi gelir.
keyfiyet:
bir şeyin nasıl olduğu,
nitelik.
kıymet:
değer.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
lütuf:
ikram ve yardımda bulun-
ma.
maddî:
madde ile alakalı, cisma-
nî.
manevî:
fikrî, hissî.
mazhariyet:
nail olma, şereflen-
me.
mucip:
icap eden, gerektiren.
muhterem:
saygı değer, hürmete
layık, saygın.
müreccih:
tercih eden, üstün tu-
tan.
müşevvik:
ayartan, kışkırtan,
tahrik eden.
mütelezziz:
lezzet alan, tat hisse-
den, hazzeden, hoşlanan.
nam:
yerine, vekillik.
rıza-yı İlâhî:
Allah’ın rızası, hoş-
nutluğu.
saffet:
safîlik, halislik, arılık, ber-
raklık.
sürur:
sevinç, mutluluk.
takdim:
arz etme, sunma.
takdir:
beğenme.
temîn:
elde etme.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vaziyet:
durum.
yâr:
dost.
zat-ı Üstadâne:
üstadın zatı bü-
yük bir âlim olan Bediüzzaman
Hz. kendisi.
alâmet-i makbuliyet:
kabul
olunduğunu belirtilen işaret,
nişan v.b.
amel:
iş, uygulama, yapma.
amel-i uhrevî:
ahirete ait fiil,
amel, ibadet, neticesi ahirette
görülecek amel.
ariyet:
geçici olarak, vadesiz
verilen ödünç, iğreti.
bilhassa:
özellikle.
bînihaye:
sonsuz, nihayetsiz,
ebedî, tükenmez.
cemaat:
topluluk.
dua:
yalvarma, yakarış, niyaz.
efrat:
fertler.
eltaf-ı İlâhiye:
ilâhi lütuf, ba-
ğış.
emanet:
geri alınmak üzere
bırakılan şey.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hizmet-i Kur’ân:
Kur’ân hiz-
meti.
hüsn-i tesir:
güzel, iyi tesir,
etki.
ihlâs:
samimiyet, dürüstlük,
doğruluk.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ihtisasat:
duymalar, hisset-
meler.
ikmal:
tamamlama, bitirme.
illet:
sebep.
ilm:
marifet, vukuf.
iptal:
boş, hükümsüz bırak-
ma.
iş’ar:
anlatma, bildirme.
istihdam:
bir hizmette kul-
lanma, çalıştırma.
istihsan:
güzel bulma, beğen-
me.
istinat:
dayanma, güvenme.
istinsah:
nüshasını yazma,
örneğini çıkarma, kopya et-
me.
iştirak:
katılma.