Efendim, her an nurlar ile tegaddi eden ruh-i âcizânem,
yine evvelki cuma günü mugaddi bir nura muntazır iken,
Yirmi Dokuzuncu Mektubun Üçüncü Kısmını ihsan ve ir-
sal buyurulmakla fakir talebeniz müşerref ve müstefit ve
minnettar kalmıştır. Bir saatlik misafir kalan bu eser-i kıy-
mettar ve manidarı hemen Abdullah götürdü. O rüyami-
sal gördüğüm eserin, bir haftadan beri dimağımdaki kıy-
mettar nakışlarını ve manidar meallerini, aczim dolayısıy-
la ifade edebilmeye iktidarım yok.
Şu kadar arz edebileceğim ki, bu bürhanî, senedî,
şuhudî velhâsıl kâffe-i esbab-ı sübutiyesi aslında münde-
riç ve müştemil bulunan kıymettar eser, umum risale-i
Nur ve mektubatü’n-Nurun güneşmisal i’cazları, âlemleri
hayrette bırakan kerametleri, dost ve düşmanın itiraf ve
takdirini kazanan âsâr-ı sabıka-i nuraniyenin ne kadar
güzellikleri ve meziyetleri varsa, sanki bu kısımda içtima
etmiş. Ve yahut şöyle diyebileceğim ki, her ne zaman
nurlardan bir risale görsem, bu gibi veyahut daha ziyade
bir zevk-i hakikî ve sürur-i namütenahi görüyorum. Şu
hâlde bu acip mahsusat ve meşhudat, ancak nurlara ait
ve münhasır bir i’caz, kezalik nurlara mahsus bir kera-
metidir demekte, ehl-i imanca kâmil bir kanaat mevcut
bulunacağına eminim. Bilhassa tevafukatı, tefsiratı
gösterilerek tahriri musammem ve menvî bulunan Kur’-
ân-ı Azîmüşşan’ı, umum ehl-i iman ve tevhid kemal-i
hahişle ve nihayetsiz hürmetle karşılayacakları, beda-
hette olduğu gibi, birçok kimselerin de, ahir ömürlerinde
yeniden okumaya şevk ve gayret gösterecekleri, bir
BARLA LÂHİKASI | 143 |
kezalik:
keza, bu da öyle, böyle-
ce.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahsusat:
gözle görülür şeyler,
duyularımızla hissettiğimiz şey-
ler.
manidar:
anlamlı, manalı, mana
taşıyan.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mektubatü’n-Nur:
Risale-i Nur-
lardaki mektuplar.
menvî:
kast edilen, niyet, mak-
sat, meram.
meşhudat:
gözle görülen şeyler,
müşahede edilenler.
meziyet:
bir kişiyi başkalarından
ayıran veya yücelten vasıf, üstün-
lük vasfı, değerlilik, yüksek ka-
rekter, fazilet.
minnettar:
bir iyiliğe karşı min-
net duyan.
misal:
eş, benzer.
mugaddi:
gıdalı, besleyici.
münderic:
içine bulunan, içinde
yer almış, içindeki.
münhasır:
hasredilmiş, ayrılmış,
bir şeye veya kimseye mahsus.
muntazır:
bekleyen, gözeten.
musammem:
kesin olarak kararı
verilmiş, kararlaştırılmış.
müşerref:
şerefli, yüce.
müstefit:
istifade eden, faydala-
nan, kazanan.
müştemil:
şümulüne alan, içine
alan.
nakış:
işleme, süsleme.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
risale-i Nur:
Risale-i Nur külliyatı-
nın risaleleri, kitapları.
ruh-i âcizâne:
zayıf ruh, güçsüz
can.
rüyamisal:
rüya gibi, rüya benze-
ri.
sabık:
geçen, geçmiş, olmuş.
senet:
dayanılacak şey, üzerine
dayanılan şey.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
şuhudî:
görünebilme ile alâkalı,
vücut bulmaya dair.
sürur-i namütenahi:
sonsuz se-
vinç.
tahrir:
yazma, yazı.
takdir:
beğenme, beğendiğini
belirtme.
talebe:
talep eden, öğrenci.
tegaddi:
beslenme, gıdalanma.
tevafukat:
uygunluk.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
umum:
bütün.
velhasıl:
sözün kısası, hasılı, özü,
kısacası, netice.
zevk-i hakikat:
gerçek zevk.
ziyade:
çok, fazla.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âcizâne:
âciz ve güçsüz bir
şekilde.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahir:
son.
âlem:
insanlar, halk.
arz:
söyleme, ifade etme.
âsâr:
eserler, izler, nişanlar.
âsâr-ı sabıka-i nuriye:
nurun
önceki eserleri.
bedahet:
görünür, açık.
bilhassa:
özellikle.
bürhanî:
bürhana, delil ve is-
pata dayanarak.
dimağ:
akıl, şuur.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
emin:
müsterih, rahat.
eser-i kıymettar:
değerli
eser.
evvel:
önce gelen, önceki.
güneşmisal:
güneş gibi,
güneş benzeri.
hâhiş:
istek, arzu, isteyiş.
i’caz:
mu’cize oluş.
i’caz:
mu’cizelik, insanların
benzerini yapmaktan âciz
kaldıkları şeyi yapmak.
içtima:
toplanma.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
iktidar:
kabiliyet.
irsal:
havale kılmak.
kâffe:
hep, bütün, cümle, ta-
mamı.
kaffe-i esbab-i sübutiye:
is-
pat edilip kesinleşen sebeple-
rin tümü.
kâmil:
olgun, noksansız, mü-
kemmel.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kemal-i hahiş:
tam ve mü-
kemmel bir arzu, istek.
keramet:
kerem, lütuf, ihsan,
bağış.