Œ
100
œ
[Asım Bey’in fıkrasıdır.]
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
o
¬o
JÉn
cn
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ós
°ùdn
G
Üstadımı bu fakire lütuf ve kereminden ihsan buyuran
Kadîr-i Mutlak, Ezel ve Ebed Sultanı Cenab-ı Hayy-ı Lâ-
yemut Hazretlerine, her dakikada yüz binlerce hamd ve
şükür etsem –ki ediyorum– yine yüz binde bir borcumu
bile ifa edemem.
(4)
»u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g o
ás
æp
ªr
dGn
h o
ór
ªn
ër
dG o
¬n
d
Pür-
taksir olan bu fakir, bilâfasıla otuz dört sene olan hayat-ı
askeriyemde, mukteza-i beşeriyet, az ve çok masiyet fır-
tına ve dalgalarına tutulmuş, vazife-i diniye-i uhreviye ve
ubudiyet ciheti pek çok noksan kalmış ve hâb-ı gaflet per-
desine bürünmekle imrar-ı hayat etmiş olduğumu şimdi
anlıyorum ve kusurlu geçmiş zamanlarıma pişman ve na-
dim olup, evvelki güldüklerime şimdi ağlıyorum. Bu da,
siz Üstadıma ve Risalelerinize kavuşmakla hasıl olmuştur
ki, yüz binlerce şükür, Cenab-ı Hak sizi bu fakire ihsan
buyurdu.
Dört sene evvel Burdur’a geldiğimde, kardeşimiz Şeyh
Mehmed Efendi’nin delâlet ve tavassutu ile muhabereye
başlanmış ve binnetice hikmetresan ve nurefşan ve müş-
külküşa ve kâinatın muamma-i tılsımını açan anahtarları
bu fakirin eline veren yine o risalelerdir. İşte o paha
bilâfasıla:
fasılasız, aralıksız, dur-
madan.
binnetice:
neticede, netice ola-
rak.
Cenab-ı Hak:
Allah (c.c).
Cenab-ı Hayy-ı lâyemut:
ebedî
ve ölümsüz hayat sahibi olan, şe-
ref ve azamet sahibi olan Cenab-
ı Hak.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
evvel:
eski, geçmiş, geçmiş za-
manda.
ezel:
başlangıcı olmayan geçmiş
zaman, öncesizlik.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hâb-ı gaflet:
gaflet uykusu.
hamd:
teşekkür, şükran.
hasıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
hayat-ı askeriye:
askerlik hayatı.
hikmetfeşân:
hikmet neşreden,
hikmet yayan, hikmet saçan.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
imrar-ı hayat:
hayat geçirme.
Kadîr-i Mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmaksızın her şeye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ih-
san.
masiyet:
günah, kötü şey.
muamma-yı tılsım:
tılsımın mu-
amması; gizli manalar.
muhabere:
haberleşme, mektup-
laşma, yazışma.
mukteza-yı beşeriyet:
insanlık
gereği, insan olmanın icabı.
müşkülküşa:
müşkil halleden,
zorluğu gideren, sıkıntılı durum-
dan kurtaran.
nadim:
pişman olan, nedamet
duyan; pişman.
nurefşan:
nur saçan, aydınlatan.
paha:
değer, fiyat.
pürtaksir:
çok kısa, eksik, ku-
surlu.
şeyh:
tarikat dersi veren ma-
nevî lider, mürşit.
şükür:
görülen bir iyiliğe kar-
şı hoşnutluk ve memnunluk
ifade etme, teşekkür.
tavassut:
vasıta olma, aracı
olma.
vazife-i diniye-i uhreviye ve
ubudiyet:
ahiretle ilgili görev,
kulluk.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah'ın selâmı, rahmet ve berekâtı ebediyyen, devamlı olarak üzerinize olsun.
4.
Rabbimin bu fazlından dolayı ezelden ebede kadar Allah’a hamd ve minnet olsun. (Met-
nin “Elhamdülillâh” kısmı birçok ayette geçmektedir. “Lehü’I-hamd” kısmı Kasas Suresi: 70;
Rum Suresi,18; Sebe Suresi: 1 gibi ayetlerde geçmektedir. "Bu Rabbimin fazlındandır" kıs-
mı ise Neml Suresinin 40. ayetidir.)
| 168 | BARLA LÂHİKASI