Yirmi Yedinci Mektubun
Üçüncü Kısmı ve
Üçüncü Zeylin Nihayetidir
Œ
110
œ
[İkinci Sabri ve İkinci Hüsrev ve
Birinci Ali’nin fıkrasıdır.]
Ey Yüce Üstad!
Cenab-ı Erhamürrâhimîn’e çok şükürler ki size, o mu-
azzam Kitab-ı Mübin’in hazine-i hakaikının miftahını, rah-
metiyle ihsan buyurmuş. O hakaik-ı azîme ki, bütün dün-
ya halkının eşedd-i ihtiyaç ile, sabırsızlıkla, mütereddit,
mütehayyir, “Acaba bir âb-ı hayat bulacak mıyız?” diye
bir hâlette iken, o mahfuz ve mestur zemzeme-i azîme-
nin musluklarını açarak, her meşrep ehlinin müracaatla-
rında içirilmemek kabil olmayan bir tarzda, cüz’î, küllî hat-
ta pek âmî olanlar bile bir damla ile hararetini kestirecek
derecede vazife-i âliyenizde münteşir, tekellüfsüz, tasan-
nusuz, çok cihetlerle kanaat-ı kâmile ile şahit olabildiği-
miz bu vazife ile muvazzaf ve ancak ilm-i bînihayeden le-
maan eden, arş-ı Hüdaya nazar ile âleme rahmete vesile
olduğunuz hengâmda ne diyebilmek mümkün ve ne
BARLA LÂHİKASI | 183 |
kanaat-ı kâmile:
tam, mükem-
mel kanaat, fikir.
Kitab-ı Mübin:
iyiyi ve kötüyü,
güzel ve çirkini, hayrı ve şerri,
doğru yolu bildiren kitap.
küllî:
bütün olan, tümel.
lemeân:
parlama, parıldama.
mahfuz:
hıfz olunmuş saklanmış.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
mestur:
örtülü, örtülmüş, setro-
lunmuş, kapalı, gizli, perdeli.
miftah:
açan alet, anahtar.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
münteşir:
etrafa yayılmış, duyul-
muş.
müracaat:
başvurma, danışma.
mütehayyir:
hayrete düşen, şaşı-
ran.
mütereddit:
tereddüt eden, ka-
rarsız.
muvazzaf:
vazifelendirilmiş, ken-
disine görev verilmiş, vazifeli.
nazar:
düşünme, fikir, mülâhaza,
niyet.
rahmet:
şefkat, merhamet, ba-
ğışlama ve esirgeyicilik.
sabır:
sabır, dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tasannu:
yapmacık.
tekellüf:
gösteriş, yapmacık, sah-
te tavır.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vazife:
iş, memuriyet.
vazife-i âliye:
yüce vazife.
vesile:
aracı, vasıta.
zemzeme-i azîme:
büyük nağ-
me.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
âlem:
dünya, cihan.
âmî:
bilgisiz, cahil.
arş-ı Hudâ:
İlâhî yüce ma-
kam.
Cenab-ı Erhamürrâhimin:
Rahman olan Allah (c.c).
cihet:
görüş, görüş açısı.
cüz’î:
küçük, az.
ehil:
sahip, malik, yetki sahibi
olan.
eşedd-i ihtiyaç:
ihtiyacın en
şiddetlisi, çok fazla muhtaç
olunma.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hakaik-ı azime:
büyük ger-
çekler.
hararet:
susuzluk, susama.
hazine-i hakaik:
hakikatler
hazinesi, gerçeklerin gizli ol-
duğu hazine.
hengâm:
zaman, sıra.
ihsan:
verilen, bağışlanan
şey.
İlm-i binihaye:
sonsuz ilim.
kabil:
mümkün, ihtimal da-
iresinde.