bir nevi semere-i saadet ile tegaddi etmekten kaçan ve o
cadde-i kübraya asla lâyık olmayan, iftira ve isnadat per-
delerini görüp, şu meşale-i adîmü’l-misali söndürmek, zu-
lümat ve dalâlat vadilerine yol açmak isteyen bakar-kör-
lere, ne demeli?
Nazirsiz şuleleriyle asr-ı hâzırı ihya ve tenvir ve istikba-
lin krokisini bihakkın tanzim ve tahkim eden nurlar, ilele-
bet payidar olsun. Dilerim Bâri-i Teâlâ Hazretlerinden ki,
şu âsâr-ı pürnurun, bütün ümmet-i Muhammed’e (
ASM
)
tamimine muvaffakıyet ve müyesseriyet ihsan buyursun.
Âmin.
Sabri
ì®í
Œ
113
œ
[Hüsrev’in fıkrasıdır.]
Sevgili Üstadım Efendim!
Kenzü’l-Arş Duasının feyzinden gelen bir nükte-i
Kur’âniyede yanlışlığın tarafımızdan nasıl karşılandığını
sual eden ve hatasının esbabını bize izah eden sevimli
mektubunuzu aldım. Bu kısmı, Sure-i Kevser’in lâtif ve
yüksek tevafukatını gösteren Altıncı Remizle ve bir de
büyük bir fatihten daha büyük olan tarikate ait kısımla
beraber okudum.
Bu hafta sevincim ve şevkim pek ziyade idi. Bir taraf-
tan, senelerden beri tab edilmesi ve âlem-i İslâm’a
BARLA LÂHİKASI | 189 |
nükte-i Kur’âniye:
Kur’ân’a ait
nükte, Kur’ân-ı Kerîm’deki çok in-
ce ve zarif mana.
payidar:
iyice yerleşmiş, sürekli,
kalıcı, sabit, kaim, devamlı.
semere-i saadet:
mutluluk mey-
vesi.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
sual:
sorma, soruşturma.
şule:
parıltı, ışıltı; alev, ateş.
tab:
kitap basma, kitap baskısı,
baskı.
tahkim:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma, muhkem hale getirme.
tamim:
umumileştirme, yayma,
herkese duyurma.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tegaddi:
beslenme, gıdalanma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
tevafukat:
uygunluk.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
vadi:
iki dağ arasında kalan çu-
kurca arazi.
ziyade:
çok, fazla.
zulümat:
karanlıklar, dinsizlik, zu-
lüm ve külür.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
âşâr-ı pürnur:
her yönü nur-
lu eser.
asr-ı hazır:
şimdiki asır.
Bâri-i Teâlâ:
bir kalıptan dö-
ker gibi, düzgün, tertipli yara-
tan Allah; varlıkların aza ve
organlarını birbirine münasip
yaratan Cenab-ı Hak.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıy-
la.
cadde-i kübra:
en büyük
cadde, en selametli yol,
Kur’an yolu.
dalâlet:
iman ve İslamiyetten
ayrılmak, azmak.
esbap:
nedenler, sebepler,
vasıtalar.
fâtih:
fetheden, açan.
feyz:
bolluk, bereket; ilim, ir-
fan, manevî gıda.
iftira:
masuma şuç isnatı.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ihya:
diriltme, hayat verme.
ile’l-ebed:
ebede kadar, son-
suza değin.
isnadat:
isnatlar, dayandır-
malar, mal etmeler.
istikbal:
gelecek, gelecek za-
man, ati.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile
anlatma.
lâtif:
tatlı, şirin.
lâyık:
uygun, yakışır, müna-
sip.
meş’ale-i adimü’l-misal:
em-
salsiz ışık verici.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
müyesser:
kolay olan, kolay
gelen.
nazir:
benzer, eş.
nevi:
çeşit.