Daha çok söylemek isterim, fakat iktidar ve kifayetsiz-
liğimden kalemim kalbimin tercümanı olamıyor. Her iş
gibi bu arzumu da Cenab-ı Kibriya’ya havale ederiz.
Asım
(Rahmetullâhi aleyh)
ì®í
Œ
117
œ
[Hafız Ali’nin bir fıkrasıdır ki, küçük
bir meselede “Gücendin mi?” diye is-
tifsar münasebetiyle yazılmıştır.]
Eyyühel Üstadü’l-Muhterem!
Hayatımın her safhasında kıymetli ve o hayatı, perva-
ne-misal, bir emrinin infazına ateşte yakmaya her an ha-
zır olduğum kıymetli Üstadım!
Evet, değil böyle hakikat uğrunda, hatta bir kıymetli he-
diyeyi ihsan eden Padişah-ı Zîşan için o hediyeyi sarf et-
mekte tereddüt edilemez. Öyle de Üstadım, bize emanet
olarak ve ne zaman alınacağı meçhul olan hayatın ve her
zaman emrine amade ve hazır olduğum Cenab-ı
Mün’im’in, o emanet üzerine ne gibi emri vaki olsa, inşa-
allah, bilâtereddüt emanetini iadeye hazırız. Madem siz,
o Padişah-ı Bîzeval’in kurbiyet-i İlâhiyesinde aynı
BARLA LÂHİKASI | 197 |
misal:
benzer, örnek.
muhterem:
bey, efendi.
münasebet:
ilgi, ilişki, münase-
bet.
padişah-ı Bizeval:
ebedi padişah,
Allah (c.c).
Padişah-ı Zîşan:
şan ve şeref sa-
hibi padişah, şanlı hükümdar, Al-
lah (c.c).
pervane:
geceleri ışığın etrafında
dönen küçük kelebek, gece kele-
beği.
safha:
devre, merhale.
sarf:
harcama, masraf etme, gi-
der.
tereddüt:
kararsızlık, şüphede
kalma.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nursî
Hazretlerinin, özel isim yerine ge-
çen bir sıfatı; öğretici, öğretmen.
üstadü’l-muhterem:
saygıdeğer
üstad.
vâki:
vuku bulan, olan, meydana
gelen.
amade:
emir bekleyen, emre
hazır.
bilâtereddüt:
tereddütsüz.
Cenab-ı Kibriya:
Yüce Rab,
azamet ve kudreti sonsuz, şe-
ref ve azamet sahibi olan Ce-
nab-ı Allah.
Cenab-ı Mün’im:
nimetlerin
asıl sahibi, hakikî manada ni-
metleri bahşeden, şeref ve
azamet sahibi olan Cenab-ı
Hak.
emanet:
geri alınmak üzere
bırakılan şey.
eyyühel üstadü’l-muhte-
rem:
ey saygı ve hürmete lâ-
yık üstadım.
hakikat:
gerçek, doğru.
havale:
bir şeyi başkasının
üstüne bırakma.
hâzır:
hazır, görünen, göz
önünde olan.
iade:
geri verilen şey.
ihsan:
verilen, bağışlanan
şey.
iktidar:
güç yetme, bir işi ger-
çekleştirmek için gereken
kuvvet.
infaz:
bir hükmü yerine getir-
me, bir emri gerçekleştirme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istifsar:
ifade isteme, açıkla-
ma istiyerek sorma, sorup
anlama.
kifayet:
bir işte yetecek ka-
dar olup başkasına lüzum ol-
mama.
kurbiyet-i İlâhiye:
Allah’a ya-
kınlık.
madem:
...den dolayı, böyle
ise.
meçhul:
bilinmeyen, hakkın-
da bilgi olmayan.
mesele:
konu.