Efendimiz Hazretlerinin mesleğini,
(1)
l
In
ƒr
Np
G n
¿ƒo
æp
er
D
ƒo
Ÿr
G Én
ªs
fp
G
ve
(2)
Gƒo
bs
ôn
Øn
J n
’n
h Ék
©«/
ªn
L$G p
?r
Ñ`n
ëp
H Gƒo
ª°p
ün
à`r
YGn
h
gibi ayat-ı mübare-
keyi derhatır ettirmek suretiyle peygamberlere imanı;
5. Enaniyet yerine, acze, noksanımızı itiraf ve
Kur’ân’ın tereşşuhatının neşr ve muhafazası babında his-
semize düşen hizmeti yapmak ve hizmetle mükellef oldu-
ğumuzu bilerek neticeyi hesaplamamak, yani bir nevi be-
şeriyetten çıkmak, kütüp ve suhuf-ı enbiyayı inzale vasıta
olan melâikeye benzemek suretiyle meleklere imanı;
6. Tembellik ve tenperverlik yerine vazifedarlık, kudsî
ve her saati bir gün ibadet hükmüne geçecek kıymette ol-
duğuna şüphe edilmemek lâzım gelen Kur’ânî hizmete
vakit bırakmayacak hâllere karşı, bu hizmetin ulviyetini
dahi düşünerek, elden çıkmazdan evvel gözü dört açma-
yı, yani ölmezden evvel hayatın kadrini bilmek gibi, kat’î
bir lisanla ahirete imanı delâleten, remzen, işareten, sa-
rahaten ders veriyorsunuz ve ikaz lütfunda bulunuyorsu-
nuz.
Allahü Zülcelâl Hazretleri sizden ebeden razı olsun ve
ümmet-i merhume-i Muhammediyeyi
(
ASM
)
dalâletten kur-
tarmak ve şahrah-ı Kur’ân’a delâlet eylemek hususunda-
ki ihlâslı mücahede ve hizmetinizde daim ve muvaffak bu-
yursun. Âmin.
(3)
p
Ú/
Ño
ªr
dG p
¿'
Gr
ôo
?r
dG p
án
er
ôo
ëp
Hn
h n
Ú/
?n
°Sr
ôo
ªr
dG p
óu
«°n
S p
án
er
ôo
ëp
H
BARLA LÂHİKASI | 201 |
inzal:
Allah’ın emirlerinin pey-
gamberlere indirilmesi.
işareten:
işaret ederek, belirte-
rek.
itiraf:
kusurunu söyleme.
kadr:
kıymet, değer.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ânî:
Kur’an’a ait, Kur’an’dan
gelen.
kütüp:
kitaplar.
lisan:
dil.
lütuf:
ikram ve yardımda bulun-
ma.
melâike:
melekler.
meslek:
gidiş, usül, tarz.
mücahede:
savaşma, mücadele,
uğraşma, çaba, gayret.
muhafaza:
koruma, saklama, hıf-
zetme.
mükellef:
sorumlu ve yükümlü
olan.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
neşr:
yayım, yayın.
nevi:
çeşit.
razı:
rıza gösteren, hoşnut olan.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
şahrah-ı Kur’ân:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’in, hiçbir şekilde şaşırılması
mümkün olmayacak şekilde doğ-
ru ve açık olan yolu, Kur’ân’ın ana
caddesi, Kur’ân yolu.
sarahaten:
açıkça, açıktan açığa.
suhuf-ı enbiya:
dört büyük kitap
dışında sahifeler şeklinde bazı
peygamberlere vahiy ile gelen
emirler.
suret:
biçim, şekil, tarz.
suret:
tarz, yol, gidiş; usul, metot,
uslûp.
tenperver:
kendini beslemeye
ve rahatına düşkün kimse.
tereşşuhat:
damlamalar, sızıntı-
lar.
ulviyet:
ulvilik, yücelik, yüksek-
lik.
ümmet-i merhume-i Muham-
mediye (a.s.m):
müslümanlardan
ölmüşler.
vasıta:
aracı.
vazifedar:
vazifeli, vazifesi olan,
iş gören.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
ahiret:
öbür dünya, ikinci ha-
yat.
ayat-ı mübareke:
mübârek,
mukaddes ayetler.
bab:
lâyık, uygun, münasip,
elverişli.
beşeriyet:
beşerîlik, insanlık.
daim:
devam eden, devamlı,
sürekli.
delâlet:
yol göstermek, kıla-
vuzluk.
derhatır:
hatırda, hatırda
olan.
ebeden:
ebedî ve daimî ola-
rak.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
evvel:
önce, ilk, birinci, iptida,
başlangıç.
hükmüne:
yerine, değerine.
husus:
mevzu, konu.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-
ma.
ikaz:
uyarı.
1.
Ancak mü'minler kardeştir. (Hucurat Suresi: 10.)
2.
Topluca Allah’ın dinine ve Kur'ân’a sımsıkı sarılınız; sakın ayrılığa düşüp bölünmeyiniz. (ÂI-i
İmran Suresi: 103.)
3.
Peygamberlerin Efendisi hürmetine ve Kur'ân-ı Mübin hürmetine.