Barla Lâhikası - page 298

üzere idiler. Bize bu kuvvetleri gösteren Kur’ân-ı Ha-
kîm’den istimdat ve feyzi, her hatvelerimde istiyordum.
Ve bize bu esas hakikat-ı hayatın neticelerini, karanlıkla-
rını gösteren Üstadımız, muvaffakıyetimizi Cenab-ı
Hak’tan dilemekte olduğu, her an kendini göstermekte-
dir. Ve inşaallah halâs edecektir.
Muhterem Üstadım!
Bu On Üç İşaret, on üç cevahir kümesini muhtevîdir.
Bunlardan bazılarını ipe çizip göstermekle ve çizmemek-
le ve görmemekle, o cevahir hazinesine ve cevherlerine
bir nakîse gelmiyeceğinden eğri ve doğru çizmek istedi-
ğim cevherler, inşaallah hüsnünü zayi etmez.
Ey Sevgili Üstadım!
Ne kadar teşekkürat-ı vefîre ifa etsem ve hayli minnet-
tar olsam, yine ifa edemiyeceğime kail olduğumdan, di-
lerim Cenab-ı Hak’tan razı olacağınız kadar, nail-i mükâ-
fat eylesin. Âmin, bihürmeti Seyyidi’l-Mürselîn.
Hafız Ali (rh)
ì®í
Œ
155
œ
[Vezirzade Mustafa’nın fıkrasıdır.]
Aziz, Kıymettar Üstadım!
Hesapsız hamd ve şükür, ol Hâlık-ı Mennan Hazret-
lerine ki, ben ümmî olduğum hâlde, hissiyat ve emel-
lerimi, şu fânî ve âfil olan hayat-ı dünyadan tecrit ile,
âfil:
görünmez olan, kaybolan.
amin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bihürmeti:
hürmete lâyık.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, Hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
Cevahir:
çok kıymetli söz veya
faydalı yazılar.
cevahir:
çok kıymetli söz veya
faydalı yazılar.
cevher:
mec. değer, kıymet.
emel:
amaç, arzu, istek.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fânî:
ölümlü, geçici.
feyz:
ilim, irfan.
Hâlık-ı mennan:
ihsanı bol olan
yaratıcı Allah (c.c).
halâs:
kurtarma.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek bil-
dirme.
hatve:
adım.
hayat-ı dünya:
dünya hayatı.
hayat-ı dünya:
dünya hayatı.
hesapsız:
sınırsız, sonsuz.
hissiyat:
hisler, duygular.
hüsn:
tamamlık, eksiksizlik, ol-
gunluk.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
istimdat:
medet dileme, im-
dat isteme, yardıma çağırma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kail:
inanmış, aklı yatmış, ka-
bul etmiş.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
minnettar:
bir iyiliğe karşı te-
şekkür duygusu içinde olan.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
muhtevî:
ihtiva eden, içine
alan, içinde bulunduran, kap-
sayan.
muvaffakıyet:
başarma, ba-
şarılı olma.
nail-i mükafat:
hediyeye eri-
şen.
nakîse:
eksiklik, noksanlık,
kusur.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
seyyidi’l-mürselin:
peygam-
berlerin efendisi.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tecrîd:
kalbden ve akıldan
dünyaya ait şeyleri çıkararak
yalnız Allah’a gönül bağlama,
maddî alemin ilgilerinden so-
yulan kalbin İlâhî tecellileri
temaşa etmesi.
ümmî:
okuma yazması olma-
yan, okumamış.
Üstad:
Bediüzzaman Said Nur-
sî Hazretlerinin, özel isim yeri-
ne geçen bir sıfatı; öğretici, öğ-
retmen.
zayi:
yitik, zarar, ziyan.
| 298 | BARLA LÂHİKASI
1...,288,289,290,291,292,293,294,295,296,297 299,300,301,302,303,304,305,306,307,308,...720
Powered by FlippingBook